Lakin yazı yazmaya mecalin var mı diye sorsanız o da yok ama hayat son nefesle bittiğine göre, nefes almaya da devam ediyorsak, hadi sıva kolları dedim kendi kendime. Çıkmadık candan ümit kesilmiyor. Bakalım nereye kadar!
Malumunuz 24 Kasım öğretmenler günü. Bizim ilk e orta öğretimde olduğumuz dönemlerde böyle bir uygulama yoktu. 5 Ekim 1966 Paris’te gerçekleşen hükumetler arası öğretmenlerin statüsü konferansında statünün tavsiyesi oy birliği kabul edildiği gün olarak çeşitli ülkelerde farklı tarihlerde kutlanmaya başlanmış. Atatürk’ün başöğretmen olduğu 24 Kasımı da 1981 de Kenan Evren öğretmenler günü olarak ilan etmiş.
Bu bilgi not olarak burada dursun.
Bendeniz eğitimin aile de başladığına inanır, yıllardır bunu savunurum. Bu anlamda ebeveynlerimizi de çok şansız görürüm. Bugün sahip olunan imkanların hiç birine sahip değillerdi. Dolaysıyla bizlere verecek de çok bir şeyleri yoktu. Bizim nesil de çok şanslı sayılmazdı aslına bakarsanız. Zira terörle yatıp terörle kalktığımız kayıp yıllardı o dönem.
Eğitimde bizim de imkanlarımız sınırlıydı. Maddi imkansızlık bir yana kitap ve kütüphaneye ulaşmak neredeyse imkansızdı. Meslek kitaplarımızın çoğunu ya karaborsa ya da ikinci el bulabilirsek alabiliyorduk. Organik ve Analitik kimya kitabım olmadan seneyi tamamladığımı hatırlıyorum daha dün gibi.
Tabi yüksek rakımlı muhitlerde oturanların çocuklarıyla aynı değildik, onlar bir yerlerden buluyorlardı bu kitapları. Bunlar atadan gelme kaymak takımı elitler, her nasıl oluyorsa geçirdiğimiz kurtuluş savaşlarından sağ salim çıkıp, bir anda zenginleşen azınlıklar, köşe başlarını tutmuş ağababalar ve çocuklarıyla aynı statü de değildik. Zaten iş dünyası, bürokrasi de önemli yerler, siyaset hep bunlar veya çocuklarıyla doluydu yıllardır.
Her neyse geçelim bunları, yaşanmış geçmiş zaten. Ama kulaklarda da küpe olsun, gün gelir lazım olur.
Hani bunca olumsuzluklara rağmen Anadolu insanından da bu hengameden sıyrılıp çıkan olmadı değil. Bir çoğumuz da böyle fedakar, vefakar vatanperver Anadolu insanımız ve onların yetiştirdiği öğretmenler sayesinde bugünlere geldik. Buraya daha sonra döneceğim, asıl yazının başlığı nereden çıktı ondan devam edeyim.
Yetmişli yıllarda Ali Rıza Binboğa adında bir şarkıcı vardı. Yüksek öğretmen okuluyla başlayan eğitim hayatı İTÜ elektrik fakültesinden mühendis olarak mezun olmuş. Ama tercihini Ankara İlk öğretmen okulu müzik seminerlerinden aldığı ilhamla müzikle devam etmiş bir sanatçı. Kendisini meşhur eden şarkısı ise, kim öğretti alfabeyi, öğretmenim öğretmenim idi. İlkokul yıllarımda öğretmene dair hatırladığım tek güzel söz bunlar.
Belki bunu yazmam hoş karşılanmayacak, hoş da olmayacak ama gerçeği gizlemenin de kimseye faydası yok. İlkokula dair unutmadığım tek şey de öğretmenimizin adı. M.Ç olan kadın öğretmenimiz evlendikten sonra M.D olmuştu. Bizim muhitten veya yakın çevreden değildi besbelli. Çünkü çok merhametsiz ve acımasız bir kadındı. Sinirlendiğin de hemcinsi kız öğrencileri bile saçlarından tutup yerlerde sürüklerdi. Doğum yaptığında son iki senemize gelen Beyhan hanımla asıl öğretmenin kim olduğunu anladık desem yeridir. Acı bir hatıra olarak bu da burada dursun.
Orta okuldan hatırladığın öğretmenin kim diye sorulsa fazla bir cevabı yok gibi. Çünkü anarşizm o yıllarımızı sadece bizden değil öğretmenlerden de çaldı. Okula öğretmen dayanmıyordu, hepsi geldiği gibi geri gidiyordu. En iyi hatırladığım müzik öğretmenimiz Fikriye Meşhur. O da Türk halk müziği sanatçısı A.M’un eşi olduğu için. Ben bağlama çalmayı babamdan öğrenmiştim. Okulda notalı saz kursu açmışlardı. Eğitimi de A.M verecekti. Tek yaptıkları da kursiyerlere bağlama satmak oldu. Benim vardı, almadım. Nota gösterilmediği gibi çoğuna da bildiğim için ben öğrettim bağlama çalmayı. Bu da burada not olarak kalsın.
Hep kötü anıları mı paylaşacağız, tabi ki değil. Unutamadığım, unutamadığım ömrüm boyunca unutmayacağım elleri öpülesi öğretmenlerim de vardı benim. Kimya Sanat Enstitüsüne başladığımdaki ve yaklaşık 7-8 ay önce kaybettiğimiz Ali Faik Çağıran hocamı nasıl unuturum?
Terörün azgın döneminde bize sadece laboratuvarını değil gönlünü de açmış, bizi kötü ortamlardan uzak tutmaya çalışmış mümtaz bir insan tabi ki unutulmaz.
Yaklaşık bir yıl kadar önce kaybettiğimiz Anorganik kimya laboratuvar şefi ve hocası Cemil Yıldız hocam da unutulmayacak ender şahsiyetlerden birisi. Cihaz kullanmama rağmen benim işitme engelli olduğumu anlayıp dağ gibi arkamda duran Cemil hocamı bırakın unutmayı her andığım da gözlerim yaşarıyor. Rabbim her iki hocama da gani gani rahmet etsin, mahşerde cennetiyle şereflendirsin inşallah.
Teröre rağmen en güzel okul yıllarım Kimya Sanat oldu desem mübalağa etmiş olmam sanırım. Her ne kadar bir yılım boşa gitse de ihtilal sonrası okulumuzu olması gerektiği konuma getiren müdürümüz Mukim Bilgili hocamla yıllar sonra Gebze yeni çarşı da karşılaşmak unutamayacağım anılardan birisi. Ben Ankara’ya döndüm o orada kalsa da halen görüşür, hasbihal ederiz. İlerleyen yaşına, baş gösteren hastalıklarına rağmen dipdiri zihni bereketle geçen bir ömrün nişanesi olsa gerek.
Şimdi, hiç mi hiç unutamayacağım, üzerimdeki emeklerinin kefaretini bile ödeyemeyeceğim çok kıymetli Edebiyat hocam Fevzi Tek’i hasretle, muhabbetle tüm kalbi duygularınla anıyorum. Cemil hocamdan sonra arkamda varlığını en derin hissettiğim hocam da Fevzi hocamdır. O da emekli olduktan sonra benim gibi baba ocağı olan İzmir’e yerleşmiş. Her ne kadar yüz yüze görüşemesek de zaman zaman telefonla hatır sorup, gönül alma bahtiyarlığını bana yaşattığı için sonsuz şükranlarımı sunuyor, insan inşasında büyük emekleri olan mübarek ellerinden öpüyorum.
Biliyorum çok uzadı, eğitim camiasına dair kitap yazsam yeridir. Zira üç erkek evlatta Gebze’deki okullarda yetiştirdim. Oradan da çok anılarım var. Fakat yerim müsait değil hepsini yazmaya. Ben yine buradaki çocukların okulundan ve öğretmenlerinden kısaca bahsedeyim. Ayşe Zeki Sayan ilköğretim okulu müdür ve yardımcıları geldiğimizden beri çok yardımcı oldular. Kendilerine hassaten şükranlarımı sunuyorum. Evladımız Muhammedin öğretmeni Nuran Durmuş hocaya da burada geniş bir parantez açmak gerek. Gerçekten öğretmenliğin hakkını vererek yapan ender tanıdığım bir öğretmen. Kızım Betül’ün ana sınıfı öğretmeni Tuba hanımda eşiyle birlikte bu mesleğe gönül vermiş gönlü güzel öğretmenlerimizden. Hepsinin şahsında tüm öğretmenlerimizin gününü tebrik ediyor, nice nesiller yetiştirebilmeleri için Rabbimden güç, kuvvet vermesini diliyorum.
Hadi kalın sağlıcakla, selam ve dua ile...