Hocanın dikkatini
çekince Temel’e dönmüş, sen ne yapıyorsun orada, niye
dersi dinlemiyorsun diye sormuş. Temel de dinleyrum
hocam demiş. İyi o zaman, tahtadaki iskeletlerden hangisi
kadın iskeleti? Temel, şöyle bir süzdükten sonra sağdakidir
hocam demiş. Nereden anladın diye soran hocaya Temel,
çenesi aşağu doğru düşük diye cevap vermiş.
Hanım kardeşlerim alınmasınlar sonuçta bu bir fıkra ama
gerçeklik payı da var hiç şüphesiz. Kaç gündür bu yazıya
hazırlanıyordum. Önüme eski adıyla Tweter yeni adı X olan
bir mesaj düştü, fırsatta ayağıma geldi. İsmi ben de saklı
paylaşımcı aynen şu ifadeleri kullanmış,
“Rahmetli albay babam bir gün tabancasını bana gösterdi.
Evladım annenin dırdırından bıktım usandım. Mermileri
kafama sıkacağım. Hocalara sordum intihar etmek büyük
günahmış, bunun üzerine vazgeçtim. Babam ölünce
apartmandaki kadınlar, sonunda adamı öldürdün dediler
anneme.”
Eskiden söz gümüşse sukut altın diye bir söz vardı
toplumsal hafızamızda. Doksanlı yıllarda bunun yeni
versiyonu olan, konuşmak ihtiyaç olabilir susmak sanattır
deyimi kullanıldı dilden dile. Lakin ne bu deyimler, ne ahlaki
terimler hiçbir uyarı kadınları durdurmaya yetmedi. Kimse
kusura bakmasında İstanbul sözleşmesi ve 6284 sayılı
yasadan sonra bu tür olaylar, boşanmalar, aile içi şiddet ve
kadın cinayetleri adeta pik yaptı, zirveye ulaştı.
Ne devlet ricalimiz, ne hukuk sistemiz ve hukukçularımız
ne de milletimiz aklı selimle düşünüp, bu olayların
nedenini, niçinini sorup soruşturma ve çözüm üretme
derdindeler. Ocaklar sönmeye, ciğerler dağlanmaya
çocuklar yanmaya devam ediyor. Bir tek Sema Maraşlı’nın
mı bu dert ki dertlenmiş de Cumhurbaşkanına mektup
yazmış. İnşallah kadınları potansiyel oy deposu görüp
konuya kayıtsız kalmaz, adil bir şekilde konuyu ele alıp
çözüm üretir cumhurbaşkanı.
Seçim sathı mahallinde değiliz ama aylardır muhalefetin
cumhurbaşkanı adaylarını konuşuyoruz, belediye
başkanlarının tutukluğunu, ne kadar götürdüğünü
tartışıyoruz, jammerleri konuşuyoruz kameraların
bantlanmasını tartışıyoruz. Vatandaşın gündemini konuşan,
tartışan var mı? Adında adalet olan parti adaleti
sağlayamıyor, adında halk olan parti halktan kopuk adı iyi
olanlardan iyi haberler yok. Diğer partilerin varlığı bile
tartışmalı. Ülke tam bir curcuna havasında.
Ankara’ya geldiğimden beri nasıl bir cenderenin, nasıl bir
cehalet batağının içine düştüm, anlamakta zorlanıyorum.
Sanki insanlık yalandan duvarlar örmüş etrafına. İftiranın
bini bir para. Kime dokunsan bin ah işitiyorsunuz ama hiç
kimse kusuru kendinde aramıyor. Hep başkaları suçlu
kendisi sütten çıkmış ak kaşık. Her ne kadar kadın
fıkrasıyla başlayıp hedefe onları koymuş gibi görünsek de
erkeklerin de bu anlamda kadınlardan aşağı kalır yanları
yok.
Eskiden diye başlayınca şimdi ki gençler bıyık altından kıs
kıs gülüyor ama maalesef eskiden diye bir şeyler var.
Onlardan biri de ilmin namusuydu. Çünkü eskiden bilgiye
ulaşmak zordu, zahmetliydi emek istiyordu. İnternetin
kolaycılığı, sosyal medya da yalan yanlış her şeyin
paylaşılması herkesi alleme yaptı ilmin namusu kirletildi.
Eline hiç kitap almadan ya da bir iki kitap okuyunca kendini
uzman, profesör sanan tipler türedi.
Evet evet eskiden bilen kişiler konuşurken herkes saygıyla
dinler istifade edip kendine dersler çıkarırdı. Şimdi kimse
kimseyi dinlemiyor, emeğe saygı duymuyor, önüne çıkan
onca yanlışlara rağmen ben haklıyım edasında. Hele bir de
elin para tutuyor, keyfince harcıyorsan sende artık level
atlamış üst sınıf insan olmuşsun. Niye başkalarını
dinleyesin ki? Asıl güç para olunca kimseyi dinlemeye
anlamaya ihtiyacın yok.
Burada kapitalizmin hedef kitlesinin kadınlar ve çocuklar
olduğunu görmemek saf dillik olur. Genel de bizim de içinde
bulunduğumuz coğrafya için üretilmiş demokrasiyi
üzerimizde etkin bir şekilde kullanıyor kapitalistler. Geçen
gün ilçe milli eğitimden çiçeği burnunda emekli bir
ağabeyim gecekondu mutfaklarımızda bulunan sergen
dediğimiz raflarda dizili üç beş tabağın bulunduğu fotoğraf
paylaşarak hayıflanmış eskiye özlemle. Şimdiler de ise çeşit
çeşit yemek takımlarına rağmen yeni modelleri beğenilere
sunarak adeta sen al torununun torunu ödesin
kampanyalarıyla cazip hale getirilerek kadınlar cezbediliyor.
Bizim hatun bana çok konuşuyorsun, biraz sus diyor. Ben
kimsenin etlisine sütlüsüne karışan bir adam değilim ki
susayım. Yazılarımda da kimseyi hedef almıyorum. Benim
vatandaşla da bir sorunum yok. Lakin yazılarım, sosyal
medya paylaşımlarım birilerine dokunuyor diye gerçekleri
yazmayalım mı? Mesela bendeniz başından beri ekonomik
kriz olmadığını savunan biriyim. Eğer bir krizden
bahsedeceksek bunun tüketim krizi, ahlak krizi olduğunu
iddia ediyorum. Kabul edersiniz etmezsiniz ben böyle
düşünüyorum. Aksini iddia edenler varsa hodri meydan
diyorum.
Yine sosyal medya da bir kardeşimiz “hava kirliliğinden
değil haya kirliliğinden bunalıyoruz” paylaşımını yapmış.
Elhak doğru da söylemiş. Haya deyince sakın sadece
kızların giyim kuşamlarındaki aykırılık akla gelmesin. O işin
bir boyutu. Asıl hayasızlık yalan, iftira, büyüğüne
saygısızlık, küçüğünü ezmeye çalışmak toplumun genelini
ilgilendiren kronik vakıa. Diğerine kendince tedbirler alır,
çözüm üretirsin ama yalan ve iftiraya çözüm de
üretemezsin. At çamuru tutmasa da izi kalır mantığıyla
kötülük çığ gibi büyür, kimse kendini kurtaramaz.
Hem ben kürsüdeki hatipler kadar çok konuşmuyorum.
Onların çoğu soru da sordurmaz, sorduğunda azar bile
işitebilirsiniz. Benim cevaplarımdan bile rahatsızlık hissedip
yalan ve iftiraya baş vuranlar var. Bana iftira edince
yanlışlarınızdan azat mı oluyorsunuz? Ya da yanlışlarınız sizi
sahili selamete mi çıkarıyor? Aynaya bir bakın hele, daha
beter olduğunuzu kendinize bakarak görün bari.
Neyse, ben hastalığımla boğuşurken bir de bunlarla
uğraşıyorum. 3-4 gündür yarım bekleyen yazıyı böylece
bitirmiş olalım.
Hadi kalın sağlıcakla, selam ve dua ile....