Öyle zor yazılar var ki ya hiç başlayamıyorum ya
da başlayıp bitiremiyorum. Mesela “Beyaz Zenci” romanına
kaç defa silip silip başladım ama bir türlü sonu gelmiyor. İki
Ahmet/Bay Tepki yazısı da neredeyse iki aydır önümü,
yönümü kilitledi adeta. Bunu yazmadan başka yazılara
geçemedim bir türlü. Nasip olur mu bilinmez ama benim
için hayat memat meselesi haline gelen bu yazıyı ölmeden
önce mutlaka yazmak istiyorum.
Bugün şeytanın bacağını kırarak iki Ahmet’i de erteleyip
yazmaya karar verdim. Evet tarafsız değilim, herkes gibi bir
tarafım var. Haktan, hukuktan adaletten tarafım demeyi
çok isterdim. Lakin günümüzde iğdiş edilip içi boşaltılan
kavramların başında bunlar geliyor, zalimler bile haktan,
hukuktan adaletten bahseder oldular. İnsanın içi acıyor,
bendeniz şahsen utanıyorum da bu kavramları
kullanmaktan. En iyisi ben kendimce yazayım kim ne
anlarsa anlasın artık.
Altmış bir yılını geride bıraktığım ömrü hayatım boyunca
yalandan, yalakalıktan, riyadan, pohpohlanmaktan, iki
yüzlülükten insanları yanıltmaktan aldatmaktan hiç mi hiç
hazzetmedim, yapanlara da hep karşı çıktım. Yalandan
korktuğum kadar yılından korkmadım. Çamur atınca
sadece izi kalmıyor yuvalar yıkıyor, ocaklar söndürüyor
insanı ipe bile götürüyor.
Asıl beni endişelendiren yalanın amentü gibi toplumun
dilinde pelesenk olması. Nasıl becerebiliyorlar bilmiyorum
ama öyle destekli yalanlar atıyorlar ki önce kendileri
inanıyor sonra başkalarını da inandırıyorlar. Üstelik
yalancılar bir birlerini de çok iyi tanıyorlar. Tanımakla da
kalmıyor bir birlerinin yalanına da referans oluyorlar.
Yalancı sizi doğuran ana dahi olsa yalansız hayat tarafı
olmak için uzak durun.
Hiçbir siyasi partiye, cemaatlere tarikatlara gruplara karşı
aidiyet bağı ile bağlanmadım. Yalakalığın, riyanın iki
yüzlülüğün en yoğun tezahür ettiği yerler buralar. Her ne
kadar sürüden ayrılanı kurt kapar teziyle insanları
kendilerine bağlasalar da sürü psikolojine uymayan bir
yapım var. Sürü içerisinde koyun postuna bürünmüş
kurtlara yem olmaktansa yalnız kurt olmayı tercih ederim.
Köşe yazarı olarak görevim toplumdaki çelişkili durumları
analiz edip Kur’an ışığında insanları aydınlatmak, insani
hayat tarafının inşasına yardımcı olmaktır. Bu anlamda
karşılaştığım en çetin soru, bütün dünya yanlış bir tek sen
mi doğrusun? Tabi ki hayır, sonuçta insanım ve benim de
yanlışa düşme tehlikem elbette var. Ancak konuşulup ikna
edildiğim de yanlışımdan döner, yanlışımı ispat edenden
özür bile diler şapka çıkarırım. Lakin aynı soru bana
soranları da kapsıyor. Sahi bir tek siz mi doğrusunuz,
doğrudan tarafısınız?
Konuşmak insana özgü bir haslettir. İnsanlar konuşa
konuşa hayvanlar koklaşa koklaşa diye boşa dememiş
eskiler. Kafalarının arkasındaki bagajlarında art niyet
taşımayan her insan bir biriyle insanca konuşabilmeli.
Bütün mesele bagajlardaki malzemelerde. Dünya nimetleri
karşısında afallayan insanoğlu her şeye kendini layık görüp
başkalarının emeklerine riyakarlık yaparak yok sayıyor.
Övülmekten hoşlanıyor, etrafına kendini övecek insanları
topluyor hiç kimse övmese bile kendi kendini överek tatmin
oluyor. Övgüden uzak olanları da problemli ilan ediyor.
Konuşarak her meselenin çözülebileceği tarafıyım.
Parayla pulla, malla mülkle makam ve mevki ile hiçbir
zaman haşır neşir olmadım. Çoluk çocuğumun rızkı için
çalıştım, Rabbimin nasip ettiği kadarına şükrettim, daha
fazlasını elde etmek için başka hiçbir yola tevessül
etmedim. Eldeki bulgurla iktifa ettim, kurutacak kadar
tuzum hiç olmadı. Üstelik yemeye içmeye düşkün biri de
değilim. Yeri gelir peynir ekmek bile yerim, baldan tatlı
gelir bana. Mesleki diplomam haricinde otuza yakın eğitim
ve katılım sertifikalarım da mevcut. Hiçbirini paraya tahvil
etmek gibi bir girişimim olmadı, bilgi sahibi olmanın
mutluluğu bana yetti. Bilgi ve bilinçlenme tarafıyım.
Gel gelelim siyasi projeksiyona. Allah kimseyi inandığı
değerlere düşmanlık edenleri savunacak kadar basiret
yoksunu etmesin. Yukarıda girişte siyasete bakış açımı
belirttim. Adamın kim olduğunu, kimliğini bildiği halde
X’teki paylaşımından bahsettim diye bana “ak troll müsün”
diye soruyor. Din düşmanlarına, vatan ve millet
düşmanlarına karşı kara troll olmaktansa ak troll olmayı
tercih ederim. Ama meselenin trollük olmadığını anladıysan
şayet.
Bazılarının da eskidendi diye başlayan cümlelere
düşmanlıkları var. Ne yani siz beğenmiyorsunuz diye eskiyi
anıp yanlışları görmezden mi geleceğiz? İster kabul edin
ister etmeyin geçmişte yaşanmış bir eski Türkiye var bir de
şimdi yaşadığımız, her türlü imkanlarından yararlandığımız
medeni Türkiye var. Bu yeni Türkiye’nin inşasında sizin ne
kadar harcınız var, ona bakıp öyle konuşup eleştirin.
En çok eleştirdiğiniz ekonomiye dair defalarca yazdım bu
köşeden, zahmet buyurup bakarsanız görürsünüz. Ülkenin
demokratik değil bürokratik vesayet eliyle sermayenin
hakim olduğu bir sistem olduğunu defalarca dile getirdim.
Hadi çemkiriyorsanız sermayeye çemkirinde görelim.
Bankalar onların elinde, basın yayın onların elinde para da
onların elinde, yorduğunuz züğürt çenede sizin dilinizde.
Ankara’ya geldiğimden beri birçok sığınmacı ve mülteci ile
tanıştım. Yaptığım sohbetlerde zalimde olsa eski
yöneticilerini mumla aradıklarına şahit oldum. Görüntü de
alıp sosyal medyalarımda paylaşmak da istedim fakat
endişeli oldukları için kabul etmediler. Kaldı ki bunlardan
biri de Iraklı bacanağımdır. Paşam tarih okumuş, iki yıl
kadar Suriye de arapça için kalmış, her şeyi biliyor ya
“Suriye bacanağından mı ibaret” diye buradaki
araştırmalarımı yok sayıyor.
Daha onlar dünyadan bir haberken biz baba Esed’in Hama
katliamını telin ediyorduk meydanlarda. Zalim Saddamın
Halepçe deki kullandığı kimyasal silahlarla vatandaşlarına
yaptığı zulmü telin ediyorduk. Lakin Deaşın oralara gelip
halkı canından bezdirdiği, ülkeden kaçışların yaşandığı
gerçeği karşısında insanların onları arar hale gelmesinin
neresine inanmadınız beyim? Haa, şunu da söyleyeyim,
Esedleri kimse aramıyor, bilakis Beşar düştüğünde günlerce
kutlamalar yapıldı, tatlılar dağıtıldı. Ama Kaddafi’nin
Libyalısı, Saddamın Iraklısı onları arıyor. Mısırlı elektrik-
elektronik mühendisi kardeşimizin karın tokluğuna amelelik
yaptığını da gel göstereyim sana. Çünkü Mısır da hala zalim
ve kukla Sisi var.
Kimsenin emeğini, alın terini hafife almadım, saygı
duydum. Lakin kişisel kaprisleriniz yüzünden ne kendimin
ne de bu ülkeye hizmet etmiş kişilerin emeklerine
saygısızlığı asla kabul etmem, ettirmem. Adam en ufak
eleştiriyi kabullenmiyor, kendinden yaşça büyüklerin
bilgilerine itibar etmiyor, adeta ben ne dersem o diyor.
Etrafına topladığı insanları da kırıp dağıtıyor. Bir de
kalkmışlar ülkenin cumhurbaşkanını, yaptığı hayırlı işleri
yapamadıklarını sıralayarak eleştiriyorlar. Tabi ki eleştiri
hakkınız var da önce siz aynaya kendinize bir bakın.
Etrafınıza topladığınız üç beş kişiyi idare edemiyorsunuz 86
altı milyonu yönetmeye çalışanın emeğini görmezden
geliyorsunuz. Ayıptır, günahtır.
Eminim bu yazıyı okuduktan sonra beni de bombardımana
tutacaklar. Kusura bakmayın, ben haktan, hukuktan
adaletten, emekten yanayım. Anlamaya çalıştığınız Kur’an
da bunu emretmiyor mu?
Hadi kalın sağlıcakla, selam ve dua ile...