Evet gerçekten yazmakta zorlanıyorum ama günahıyla sevabıyla bir mümine yakışan son nefesine kadar Rabbinin rızası için sorumluluğunu yerine getirmek olduğunun şuuruyla hareket etmek. Biz de bu nedenle bu yazıya başladık, hadi hayırlısı.
Sağlık sorunumu çoktan Allah’a havale ettiğimden bazı dediğim nedenlerden bahsederek giriş yapmak istiyorum. Öncelikle şunu ifade edeyim ki! Yalandan korktuğum kadar en zehirli yılandan korkmadım hayatım boyunca. İnsanları yanıltıcı davranışları hiç sevmem, bugüne kadar da kimseye bunu yapmadım. Bilmediğim konularda bilmiyorum demenin erdemlilik olduğuna inanırım. Bildiğim konularda da sorulan sorulara olanca netliğiyle cevap vermekten çekinmem.
Kimseye iftira etmedim, etmem edilmesinden de hoşlanmam. Kimseden beş kuruş beklentim olmadı, kimseden yardım da almadım bu yaşıma kadar. Yaklaşık yirmi yıldır yazdığım yazılardan dahi hiç para talebim olmadı, almadım da. İş hayatım boyunca teklif edilen rüşvetleri bile elimin tersiyle itmiş biriyim. Zengin olmayı, insanlara tepeden bakmayı hiçbir zaman düşünmedim. Riya, kibir böbürlenmek nedir bilmem. Çünkü ben geldiğim yeri unutacak kadar nankör değilim.
İşte böyle dümdüz bir adamım ben. Hayatım hep mücadele meydanlarında geçti. Yeni nesil gibi her şeyin hazırına konmadım. O dönemin elitlerinin tarif ettiği varoşların gecekondularında büyüdüm. Yazları çalışıp okul harçlığımı biriktirdim. Şişe sular yoktu pazarlar da su sattım, çoğu zaman pazarcılardan paramı alamadım. Gençlik yıllarıma kadar yapılabilecek her işi yaptım.
Gençlik yıllarımızda haksızlıklara karşı amansız bir mücadeleye giriştik. Mermi vızıltılarının altında okula gidip geldik. Bakanlıkların önünde başörtüsü eylemlerin de tazyikli renkli sularla çok ıslandık, coplandık. Ama hiçbir zaman evlerine ekmek götürmek için görevli polislere taş atmadık, şiddet kullanmadık. Biz inancımızın gereğini yaptık onlar da aldıkları emirleri yerine getirdi. Kucaklaşıp ayrıldığımız polis abilerim de oldu o dönemde. Çünkü onlar bizim niyetimizi biliyordu biz de onlarınkini. Varsın bugün başörtülüler nankörlük etsin, istemez üstü kalsın.
Devlet malı deniz yemeyen keriz sloganıyla eline fırsatını geçiren devletten milletin malını çalarken biz onlara da karşı çıkıyorduk. En üst düzey bürokratından tutun en alttaki odacısı bile bunu normal hak telakki ediyordu. Hatta yapmayanı ayıplıyorlardı. Şimdi bile o dönemleri ve nasıl götürdüklerini ballandıra ballandıra anlatanlar var. Onlar anlatırken beni yüzüm kızarıyor, onlar keyifle anlatıyor.
Bu minvalde şunu söyleyip geçelim. Ben işitme engelli bireyim. Hayatımı herkesten daha zor kazandım. 38 yaşıma kadar da işitme cihazı kullanmadım. O dönemin doktorları layık görmedi demek ki!. Ama acı olan şu ki bizde işitme sorunu irsi ve sülalenin neredeyse yarısında bu hastalık var. Erken dönem cihaz kullananlar da oldu. 10 yılı özel sektör 30 yılı kamu olmak üzere 40 yıl çalışıp prim ödedim. İşitme cihazımı da kendi paramla dışarıdan almak zorunda kaldım layık görülmediği için. Tabi imkanlarınızla kaliteyi ne kadara alabilirseniz. Şuan kullandığım cihazlar bile son teknolojinin en alt segmenti olmasına rağmen duyduğuma inanamıyorum. Ya işte böyle. İstemez üstü kalsın.
Zahmet edip yazılarımı okuyup takip edenler bilirler ki siyasi yazılar yazmaktan şiddetle kaçınıyorum. Duymuyor olduğumuzdan değil kaçınmamız, en ahlaklı kişiyi bile araziye uydurup ahlaki değerleri dejenere ettiği için uzak duruyorum. Dedik ya dümdüz adamız, siyaset bize göre değil. Bu demek değil ki kayıtsız da kalıyoruz.
Hiç kimseye veremeyecek hesabımız yok, yeter ki insanlar ahlaki ölçüler de insan gibi konuşsun. Siyasi hamasete, yalana, iftiraya, karşısındakini hor ve hakir görmeye, hakaret etmeye yeltenmesin herkesle her konuda konuşurum. Lakin insanlar ahlaki, insani konuları konuşurken bagajındaki siyasi zihniyetini sübliminal mesajlarla açık edip ahlak dersi vermeye kalkıyor. Aynıyla karşılık verdiğiniz de trol damgasını yapıştırıyor. Üstü kalsın istemez.
İktidarın yanlışlarını referans gösterip muhalefetin ayyuka çıkmış yanlışlarını, rüşvetini götürdüğü malı savunmak ahlaki bir sorundur. Kaldı ki iktidarın yanlışları bile işlerine gelen yanlışlar baz alnııyor. Gelin asıl yanlışlarını konuşalım deseniz hepsi kaçıyor. Çünkü asıl sorun ne iktidar ne muhalefet sorunu sistem ahlaki kriz yaşıyor, toplum ahlaki kriz yaşıyor. Herkes de krizden prim koparma peşinde. Bu mudur yani siyaset, istemez üstü kalsın.
Biraz da güncel takılalım, değil mi yani! Alıcısı olan her şey satılıktır. Tezgahlar da olanlarda satana ait değil alıcınındır. Bu anlamda din tüccarlarıyla bilim tacirlerinin arasında fark yoktur, bir birlerinin ruh ikizleridirler. Din bilginlerimizden biri öyle diyordu, “İbadetlerini Allah’a göster bana insanlığın lazım”. Aynı şey bilim insanları için de geçerli bana göre. İlminizi öğrencilerinize gösterin bize şehirlerimizi imar edecek, ülkemizi muasır medeniyete ulaştıracak, ülkeyi müreffeh yaşanabilir şekilde inşa edecek, bilim ve teknoloji üretecek insanlar lazım.
Öyle mi oluyor? Herkes ekranlara çıkıp bir birilerini yalanlıyor, bir birilerini karalıyor. İlk hedefi eğitim olan öğrencileri meydanlara çıkıp sokakları savaş alanına çevirmeye el verişli hale getirmek ilim erbabına yakışan bilim adamlığı mıdır? İstemez, üstü kalsın. Dedik ya dümdüz adamız, bizden bu kadar.
Hadi kalın sağlıcakla, selam ve dua ile....