Sevgili okurlarım, anlatacağım konuda benim gibi bir çoğunuzun kafasının karışık olduğu biliyorum. Gerçi diyeceksiniz ki hocam hangi bir konu! Özellikle de bu süreçte kafaların karışık olmaması mümkün mü. Yakın zamanda ülkemizde yapılan referandum süreci ve bu süreçte kullanılan bazı kavramlardan bahsetmek var benim aklımda. Mevzu lokantaların kapanacağı gibi el insaf dedirtecek söylemleri eleştirmek değil; ciddi konular peşinde koşacağız.
Yaşanan bu süreçte bir kısım argümanlar kullanıldığı gibi kavramlar da birbirine karıştı. Bir taraf hayır diyenin hayırsız olduğunu iddia ederken, ne kadar hayırlı yada hayırsız olduğu tartışılan diğer taraf ise hayır da hayır var diyerek, hedefleri peşinden koşmaya çalıştı. Fakat bu süreçte şu dikkatinizi çektimi bilmiyorum, sesteş diyip geçmeyelim, sadece hayır’ın kelimesinde bile ciddi bir bir kavram karmaşası yaşandı.
Bizim dilimiz bir imparatorluk dilidir, daha da ötesi bir Devleti-aliyye yani büyük devlet, hukümran devlet, asırlarca yetmişiki farklı milleti kendi bayrağı ve çatısı altında toplamış, onları adaletle yönetmiş, onlara kültür vermiş ve benliğini sevdirerek kabullendirmiş bir milletin dilidir. Haliyle dilimize bu toplulukların dilinden kelimeler girmiştir. Tabi burada bizim olan öz kelimelerimiz varken son kırk yıllık süreçte merak ve özenti ile lisanımızı istila ettirdiğimiz kelimeleri kastetmiyorum. Bu zaten bir kültür erozyonu olup bunu ayrıca kaleme alıp sayfalarca yazarak, günlerce kafa kafaya verip dertleşebiliriz. Benim amacım bin yıl hukümranlığımız altında yaşayan milletlerle kaynaşarak edindiğimiz kelimeler ve bunun yanında özellikle de Türklerin müslüman olduktan sonra kaynaşıp hemhal olduğu, özümsediği, kendinden kabul ettği Arapça ve Farsça gibi lisanlardan dilimize geçen kelimelerin telaffuzuna çözüm bulmak istiyorum. Günlük konuşmamızda kullandığımız bin yıldır bizim olmuş bu kelimelerin yanında, Kuran ayetlerinin ve Hadis metinlerinin de zaman zaman Türkçeye aktarımı konusunda ciddi sıkıntılar yaşıyoruz. Özellikle yeni nesil bu kelimleri tamamen aslından uzak teleffuz ediyor. İşte bunların tamamı da kavram ve anlam karmaşası meydana getiriyor. Bin yıldan fazladır bizim olan bu kelimelere cahil kalıyoruz.
Örnekleri sayfalara sığmayacak derecede çok; fakat birkaç misalle örnekleyecek olursak, mabed (ma’bed) ve cami (câmi) kelimelerini asıllarından uzak ilk yazım şekli ile telaffuzunu düşünün. Adap (âdap) gibi, acil (âcil) gibi kelimelerin yeni nesildeki telaffuzunu hayal edin. Sadece içerisinde çekerli harfler bulunan kelimeler değil, kendisinde boğaz harfi bulunan ve doğru kullanılmadığında anlamı değişen kelimelere de çözümler bulmalıyız. Bu zamandan sonra da kalkıp yeniden harf devrimi, alfabe değişimi yapacak değiliz. Zira bir milleti genel anlamda cahil bırakmayı tanımlayan harf, alfabe değişimini hiç kimse değişim gelişim vs. gibi farklı mazeretlerle izah edilemez. Madem onüç asır kullandığımız alfabemize geri dönmek imkansızdır o zaman bugün kullandığımız alfabe de buna çözüm bulmak gerekir. Bunun için bir kısım ülkelerde örnekleri olduğu gibi yirmisekiz harften müteşekkil olan alfabemizdeki harflerin bazılarına, asırlardır bizim olan bu kelimeleri doğru tanımlamak ve düzgün teleffuz edebilmek anlamında ki eksikliği gidermek ve tamamlamak açısından bazı harflere med-çeker işareti, inceltme işaretleri, kalın harf işaretleri konulabilir. Örneklerle sizi sıkmak istemiyorum fakat en basitinden “kar” ile “kar”ı (kâr) olumsuzluk anlamıdaki “hayır” ile olumluluk anlamındaki “hayır” gibi kelimenin teleffuz ve anlamındaki karmaşayı giderecek farkları da ortaya koyabiliriz. Ya da örneğin göndermek anlamı olan “bi’set” kelimesini ortasındaki “ayın” harfini yutarak “biset” şeklinde söylememesi vb. zorlukları kolaylaştırmak için bin yıllık Türk-İslam kelimelerini kendisi ile ifade etmeye çalıştığımız, değiştirmenin de mümkün olmayacağı kullanmakta olduğumuz latin alfabesindeki harflere bir kısım basit işaretler koymak suretiyle düzenlemeler yapmalıyız.
Bu bir fikir tabi; fakat yazıyı sadece islami bir yaklaşımla kaleme aldığımı düşünebileceklere bu anlamda Fransa, Danimarka, Norveç vb. batı ülkelerini de örnek olarak gösterebiliriz. Adamlar “u” harfi ile “ü” harfi arasındaki bir sesi belirtebilmek için aynı harfin üzerine çizgi gibi bir başka işaret koymuş, bir başka harfin boğazdan çıkışını ifade içinse üzerine farklı bir işaret koymuşlar. Asırlardır bizim olan ama unutulmaya yüz tutan yada yeni neslin artık telefuzunu yapamadığı binlerce kelimemizi kaybetmemek için bu çalışma gereklidir. Ayrıca bu çalışmanın ayet, hadis ve dua metinlerinin de dilimize aktarımında okuma ve telaffuz anlamından kolaylık sağlayacağı da elbette bir gerçektir.