G-GBGQR9HF6V
9626,56%-1,01
35,17% 0,04
36,61% 0,08
2956,44% 0,08
4814,09% 0,00
1979 yılında kara ayaklı dağ gelinciğinin neslinin tükendiği düşünülüyordu. Aradan geçen 45 yıldan sonra ABD'deki bilim insanları, bu türü son vahşi bireylerinden klonlamayı başarmakla kalmadı.
Yeni doğan yavruların annesi olan Antonia, 1988 yılında San Diego Hayvanat Bahçesi'nde ölen "Willa" adlı kara ayaklı bir dağ gelinciğinden klonlandı. Bu klonlama çalışmaları, 1981 yılında Wyoming'de küçük bir popülasyonun bulunmasından sonra ABD’li bilim insanlarının başlattığı bir üreme programının parçası olarak geliştirildi.
Yıllar süren yeniden doğaya kazandırma çalışmaları sayesinde, günümüzde yaklaşık 350 kara ayaklı dağ gelinciğinin vahşi doğada yaşadığı tahmin edilse de, tür düşük genetik çeşitlilik, hastalıklar ve yaşam alanı kaybı gibi tehditlerle karşı karşıya kalmaya devam ediyor.
Koruma amaçlı üreme ve klonlama çalışmalarının gelecekte türün devamı için kritik olduğu düşünülüyor.
Antonia’nın klonlandığı doku örneği, doğada yaşayan ortalama bir kara ayaklı dağ gelinciğine kıyasla üç kat daha fazla genetik çeşitlilik barındırıyor.
ABD Balık ve Yaban Hayatı Servisi (FWS), bu yeni genetik çeşitliliğin türe katkısının çok önemli olduğunu belirterek, "Bu daha önce temsil edilmemiş genlerin eklenmesi, türün uzun vadeli sağlıklı bir iyileşme süreci için genetik çeşitliliğini artırmada önemli bir rol oynayabilir" açıklamasında bulundu.
Bu başarı, FWS, Smithsonian Ulusal Hayvanat Bahçesi ve Koruma Biyolojisi Enstitüsü, Revive & Restore, San Diego Hayvanat Bahçesi Vahşi Yaşam Birliği, ViaGen Pets & Equine ve Hayvanat Bahçeleri ve Akvaryumlar Birliği’nin iş birliğiyle elde edildi. Bu çalışma, tehlike altındaki türlerin genetik çeşitliliğini artırarak türlerin yeniden doğada hayatta kalmasına katkı sağlamayı amaçlayan büyük bir ekip çalışmasının ürünü.
Şimdi başarılı üreme sağlanmış olsa da, yeniden doğaya kazandırma sürecinde önemli zorluklar başlıyor.
Bazı bilim insanları, bu tür klonlama çalışmalarının maliyetli ve zor olmasına dikkat çekerek, kaynakların doğal habitatların korunması veya yeniden oluşturulması gibi geniş kapsamlı çözümlere aktarılmasının daha yararlı olabileceğini savunuyor.
Dünya genelinde kara ayaklı dağ gelinciği gibi birçok kara hayvanı türü için en büyük tehditler, yaşam alanı kaybı ve insan-yaban hayatı çatışmaları olmaya devam ediyor.
Habitatların yok olması, yalnızca kara ayaklı dağ gelinciği için değil, aynı zamanda nesli tükenmiş ya da tükenme riski taşıyan diğer türler için de büyük bir sorun oluşturuyor.
Ekosistem koruma ve restorasyon çalışmaları olmaksızın klonlama projelerinin türlerin doğal ortamlarına kalıcı olarak dönmesini sağlamakta yetersiz kalabileceği düşünülüyor.