Tarifsiz bir his var şu sıralar aldığım nefesten verdiğim nefese kadar. Geçmiş, gelecek kaygısıyla geçirdiğimiz günlerimizin ardı arkasını kesemiyoruz. Elden bir şey gelmiyor anlarım da gönülden; gönülden de mi bir şey gelmez oldu? Sahi hangi ara bu kadar cevapsız kaldı sorular. Ritim tuttuğumuz şarkılar neden bizi uzaklara daldırır hale getirdi?
Her şeyin bir bedeli var bu dünyada. Emek, acı, tükeniş, geri dönüşlü vazgeçişler olmadan mı yolumuzu bitireceğiz sandınız. Gözlerimizi kapatıp duyguyu yakalamamız lazım. Kanatlarımızı rüzgâra ters yönde çırparsak sadece yönümüzün değişmesiyle kalmayıp aynı zamanda zorlandığımızdan dolayı da vazgeçmeye kalkarız. Peki ya hangi neden bizi buna iter? Gökyüzünde hareket alanımız bu kadar genişken kendimizi havanın akışına bırakalım. Mevsimleri en iyi hissedeceğimiz yerdeyiz. Belki sonbahardaki yaprakların dökülüşüne şahit olamayacağız ama yapraklara hayat veren yağmura ilk biz dokunacağız. Karlar yağacak, üşüyeceğiz güneş bu sefer sabırsızlıkla karların erimesini bekleyenler için bir umut ile güne merhaba diyecek. Biliriz ki karların erime sesini duymak için koca kışa sevgi ile katlanan insanlar vardır. Mutluluğa bu kadar yakın olan insanlar.. Mutluluğa yakınlığımıza aslında biz karar veriyoruz. Sebepleri bir bir atalım hayatımızdan. Mutlu olmamak için bir neden yok. Bırak karların erimesini ya camı aç izle gökyüzünü, kaldır başını meşgul olduğun her ne varsa. Nefesini gökyüzüne ulaştır. Yerdeki ağacın nasıl gökteki yağmura ihtiyacı varsa, gökyüzünün de bizim vereceğimiz nefese ihtiyacı var. Gökyüzünü soluksuz bırakmayalım. Kafamızı kaldırıp kıymetini bilelim bizi hiç yalnız bırakmayan en güzel sahibimizin. Kulaklarımızı dışardan gelen karların erime sesine kabartalım. Mutluluk hem yerde hem gökte. Aslında mutluluk her yerde.
Katlandığımız olayların sonunda bir kutu mutluluk veriliyor. Şimdi harekete geçip kutuyu açma vakti. Kutunuzun bir an önce elinize ulaşıp, beklentilerinizi karşılaması dileğiyle.