Kimileri yılbaşı ağacı süslerken, kimileri buna anlam yüklemiyor, kimileri de bu durumdan rahatsızlık duyuyor.
Oysa bütün bu konuşmaların altında daha derin ve ortak bir ihtiyaç yatıyor:
İnsanın tutunma ihtiyacı.
Yılbaşı, takvim yaprağından ibaret bir tarih gibi görünse de insan zihni için bir eşik anlamı taşır. Bir yıl biter, diğeri başlar. Zihin bu geçişleri sever çünkü başlangıçlar umut verir. “Yeni” kelimesi, insana değişme ihtimali sunar. Bu yüzden insanlar tam da böyle zamanlarda ritüeller üretir.
Ritüeller çoğu zaman yanlış anlaşılır. Batıl inanç olarak etiketlenir, küçümsenir. Oysa psikolojik açıdan bakıldığında ritüeller; belirsizlik karşısında zihnin kendini sakinleştirme yoludur. İnsan, kontrol edemediği şeyler arttıkça, küçük sembollerle denge kurmaya çalışır. Bir ağacı süslemek, bir dilek tutmak ya da “bu yıl farklı olacak” demek tam olarak bu ihtiyacın yansımasıdır.
Ağaç süsleme meselesi de bu yüzden bu kadar semboliktir. Dalları ışıklarla doldurmak, karanlığa küçük parıltılar eklemek… Bu, insanın bilinçdışında çok net bir karşılık bulur:
Karmaşanın içinde düzen kurma isteği.
Aslında süslenen şey ağaçtan çok, insanın kendi iç dünyasıdır.
Burada asıl soru “doğru mu, yanlış mı?” değildir. Asıl mesele şudur:
İnsan neden böyle dönemlerde daha çok inanmak, umut etmek ve yeni bir başlangıca tutunmak ister?
Çünkü insan ruhu belirsizlikle uzun süre baş edemez. Gelecek kaygısı arttıkça, zihin kendine dayanak noktaları arar. Ritüeller, tam da bu noktada devreye girer. İnsan, inanmak istediği için değil; rahatlamak istediği için bu sembollere sarılır.
Belki de yılbaşı etrafında dönen bütün bu tartışmalar bize şunu söylüyordur:
İnsan, hayatın karmaşası karşısında bazen büyük cevaplar değil, küçük anlamlar arar.
Ve bazen mesele ağaç süslemek değil; hayata yeniden tutunabilmektir.+
