Sevgili okurlarım; uzunca bir süre yazamadım. Yeni bir kitap hazırlığım var. Bu aralar işi gücü bırakıp kendimi kitabıma verdim. Konferanslarımda yoğunlaştı. Arayı fazla açmayayım, içimi yine okurlarıma dökeyim dedim. Milli Eğitim Bakanlığı'nın başlatmış olduğu müfredat meselesine birde ben fikirlerimle destek olayım diye düşündüm. Eğitim sistemi ve müfredat meselesi bizim belki de iki asırdır halledilmeyi bekleyen büyük derdimiz. Yıkmışız yapamamışız, yapmışız yıkamamışız, adına millî demişiz içini gayr-ı millî ne varsa onunla doldurmuşuz, adına eğitim demişiz maarifi unutmuşuz, bazen kasıtla bazen iyi niyetle yaz-boz tahtasına çevirip içinden çıkılamaz bir dertler yumağı haline getirmişiz eğitim sistemini. Hayal ettiğimiz diriliş nesline, dilimizden düşürmediğimiz asımın nesline, anlatmaya doyamadığımız büyük doğu hareketine bu eğitim müfredatı ile ulaşamayacağımıza sonunda karar veren bir Cumhurbaşkanımız oldu çok şükür. Olmaz denilen oldu ve Milli Eğitim Bakanlığımız milli bir adım atıverdi sonunda. Konuyu tartışmaya açmak bile büyük bir cesaret. Batı taklitçiliğinin yerine kendi medeniyetimizin yeniden inşasına tamda başlanılacak yer Milli eğitim sistemi. Bu güne kadar konuşmaktan öte geçemediğimiz bir eksiklik. Toplum olarak şuna karar vermiş olmamız bile önemli. Bu müfredatın sıkıntıları var, maalesef gerçek. Evimizdeki öğrencilerin halleri ortada.
Okullar da verilen eğitimi konuşmaya bile gerek yok. Kendimizi kandırmaktan vazgeçmek güzel, karanlığı fark etmek iyi, ışığın yanması gerektiğini dert etmek âlâ, peki biz bu işi nasıl çözeceğiz? Ne bir köşe yazısı Türkün iki asırlık derdine deva olur. Ne de bu köşenin yazarının öyle bir kabiliyeti var. Meseleye, detay gibi duran ama belki de ve aslında en önemli yerden bakmaktan başka bir şey gelmez elimden. Berberin yeni karşılaştığı bir adamda ilkin saça, kunduracının ayakkabıya, kuyumcunun aksesuara, şairin üsluba, edîbin kelimeye, ârifingönüle nazar edip, dikkat kesilmesi hesabı, yeni müfredata bendeniz, Görme engellilerin içerisinde bulunduğu zorlukların nasıl çözüle bileceği penceresinden bakıyorum. Bu fakir Ankara göreneller görme engelliler ilk öğretim okulundan mezun oldu. O yıllar zor yıllardı. Kitaplar eksikti, yemekler azdı, bilgisayar görme engellilerin hayatında yeni yeni yaygınlaşmaya başlıyordu. Öğretim zayıftı, ama her yerde eksik olan şey görme engellilerin hayatında tamdı. Ya da bugünkü manzaraya baktığım için tamdı diyorum. Bugün görme engelli öğrencilerin bilgisayarları var, kitapları engeli olmayan akranları ile aynı zamanda geliyor, sınıfları en fazla 8 kişilik, evlerinden alınıp evlerine bırakılıyorlar. Kallavi çeşit yemekleride var. Peki eksik olan ne? Allah'tan başka ne istiyorsun? dediğinizi duyar gibiyim.
Eksik olan şey eğitim. Biz yatılı okuyorduk, annemize babamıza hasrettik, kardeşlerimizi özlüyorduk. Ev yemeklerinin kokusu burnumuzda tütüyordu. Ancak eğitim alıyorduk. Yatağımızı düzeltmeyi öğretiyordu öğretmenlerimiz bize, dolaplarımızın dağınık olmaması gerektiğini, elbisemizdeki söküğü kendimizin dikmesi gerektiğini, beyaz bastonumuzu elimize aldığımızda kendimizin istediğimiz yere tek başımıza gide bilmemiz gerektiğini öğretiyor,. Mutfağa girdiğimizde kendi yemeğimizi kendimizin yapa bilecek durumda olduğumuzu bize gösteriyor ve yemek yapmayı öğretiyorlardı. Körler okulundan mezun olan bir görme engelli ya bir sporcu, ya iyi bir müzisyen olarak mutlaka çıkıyordu. Yeteneğe göre eğitim veriliyordu. Peki şimdi bunlar olmuyormu? Maalesef hayır! Bir sürü imkanın getirdiği güzelliği sıkıntıya çevirmişiz. Görme engellilerde kendi bulundukları bölgede eğitim görsünler demişiz. Koşup oynaması gereken çocukları koca okulun içerisinde bir sınıfa hapsetmişiz. Akranları teneffüste koşuştururken, bizim görme engelli çocuklar sınıfın içerisinde öğretmenleri ile birlikte kalmak zorunda bırakılmış. Sınıflarına bilgisayarlar almışız, onlara bilgisayar öğretecek kimse varmı diye düşünmemişiz. Bastonları ile yürümesi gereken çocukları birde yardımcı tutarak iyice koruma altına almışız. Engeli olmayan çocukların düşmesi serbest, görme engelli çocukların düşmesi yasak demişiz. Evlerinde bu çocukları Anneleri eğitir diye düşünmüşüz, annelerin görme engelli çocuklara yemeklerini bile kendilerinin yemelerine müsaade etmeyeceklerini düşünmemişiz. O kadar çok dert varki sormayın gitsin. Peki çözüm ne? Onuda birdahaki yazıda konuşalım. Vesselam.