Bir söz var; inandığın gibi yaşamazsan yaşadığın gibi inanırsın.
Kim söylemiş, niye söylemiş, neden söylemiş bilinmez ama yaşam tarzı seçeneklerinin insana ait olduğu gerçeğini anlatmak istediği belli.
Hangi seçeneği tercih ederseniz edin hiçbir tercihinizi tek başına gerçekleştirmeniz çok da mümkün değil. Dolayısıyla karşınızda kendi tarzını tercih etmiş milyonlarca paydaşınız var. Kendi tercihinizi yaşamak için hepsini saf dışı bırakmanız lazım, yoksa yaşatmazlar.
Genelde bütün insanlar yaşadıklarına inanır lakin yaşadığını sandığı çoğu hayat tarzı kendisine ait değildir. Yaşadığı şartlar onu oraya sürüklemiştir. Kendi özgün tarzını belirleme mücadelesi veremeyenleri yaşatmazlar yaşadıklarına inandırırlar.
Kimi insanlar da inandıklarını yaşadıklarını zannederler. İnsanlık aleminin asıl kırılma noktası da bu zanlar. Zira inandıklarıyla yaşadıkları arasında paradoks vardır. İnandıkları değerleri yaşayarak kendine özgü bir değer üretemedikleri için yaşadıklarına inanların akıbetine uğrar da farkında olmaz. Bir iki küçük değişiklikle inandığı tarzı yaşadığını zanneder. Tam inandığı tarzı yaşamaya kalksa bilir ki yaşatmazlar.
Yaşatmazlar deyip dururken birileri eline silah alıp, gelip sizi öldürür demiyoruz. Bunlar da var ama asıl fiziki ölümden ziyade ruhen ölü gibi yaşamanın yaşamak olmadığını söylüyoruz.
Evin var, araban var, iyi bir gelirin var ama iraden ipotek altında. Ev seni esir almış, araba seni esir almış paran da seni şımartmışsa ne yaşadığına inanırsın ne de inandığın gibi yaşarsın. O tarz senin bu tarz benim diye tarzlar arasında öğütülürsün, yaşadığını zannedersin ama sen ölüsün. Geldiği yeri unutanlar gideceği yerin rotasını da şaşırır. Allah’tan geldik, yine ona döndürüleceğiz farzı artık tarz olmuştur, buna takılıp hayat aranır. Bulduğu farzı yaşamak büyük irade ister ama yaşatmazlar…
Bu yazı bu fakirin kendi nefsine hitabıdır, payına düşen istifade edebilir.
Haydi kalın sağlıcakla, selam ve dua ile…