Hamide KURUBAL

Tarih: 17.03.2018 16:15

Şimdi bana.....

Facebook Twitter Linked-in

 ŞİMDİ BANAAA.....
    Şükürler olsun ki çok mutlu bir çocukluk geçirdim.Düşünsenize evin en konforlu yatağında kraliçenin yanında uyuyordum onun en biriciğiydim.Sabahları saat 5:00’te şekerli, sıcak sütüm sarı plastik saplı bir bardakta onun tarafından getirilir “kalk yavrum sütünü iç”denilirdi. Anneannem muhteşem bir insandı.Sarı bardağımı da çok seviyordum,anneannem onu sokakta bulmuş benim çok hoşlanacağımı düşünerek eve getirmişti.Onu oyuncak yapacağımı düşünse de ben bardağı görür görmez aşık oldum ve en özel bardağım yaptım. Ve sadece benim olması ayrıca güzeldi. Bir de bizim ambarımız vardı orada benim için kucaklamaya gücümün yetmeyeceği büyüklükte bir kutu dolusu çerez olurdu. Fareler gibi ambara girip yiyeyim diye...Tadına doyum olmazdı ve ortaya hiç getirilmeden biterdi. Hayır hepsini ben bitirmiyordum yanlış anlamayın köydeki bütün çocuklarla beraber yiyorduk,hepsine  avuç avuç dağıtıyordum. Belkide içimde bir hanımağa saklıydı,kimbilir? Bu arada ambardaki kuruyemiş ne kadar yersem yiyim ne kadar dağıtırsam dağıtayım bitmezdi sadece azaldığını anlardım çünkü kolum uzanamazdı. İçeriğini merak edebilirsiniz;kabuklu yer fıstığı, kabuklu fındık, mısır patlağı gibi şeker kaplamalı leblebiler sadece bu kadardı. Yani lezzet dolu bir kutu..
   Çocukluğumda kardeş yerine tek rakibim vardı o da teyzemdi. Ben radyoda temsil dinlemek isterdim o ise sanat müziği. Hiç sevmezdim sanat müziğini, bana kalırsa onu sadece yaşlılar dinlemeliydi. Teyzem elindeki ot süpürgeyle çardağı süpürürken onun bir cadı olduğunu düşünürdüm. Kedi gibi beklerdim arkasını dönüp benden ümidi kesmesini ve koşarak radyoda kanal değiştirmeyi..Bunu defalarca yapabilirdim ve yapıyordum da. Ne o bıkıyordu ne de ben.! Büyüklerin bazıları kıskanç sanırım!(canım teyzem seni çok seviyorum)
Elindeki süpürgeyi havaya kaldırıp bana söylenerek üstüme gelirdi. Hiç korkmazdım. Çünkü kraliçe beni korurdu, böyle bir şeye asla izin vermezdi.
Teyzem beni bazen çok kızdırdığında ben de onu cezalandırmak için gizlice onun diş fırçasıyla dişlerimi fırçalardım.Onun haberi bile olmazdı. Olsun cezalandırıyordum ya..
    Anneannem yani kraliçem en özel görevleri sadece bana verirdi “Bahçe suyuna git sıra kimde öğren ve sıraya gir bana haber et”derdi. Dört beş kez gidip gelirdim üç kişi kalınca artık orada bekleyip sıramızı bizzat alır suyu bahçemize çevirirdim. Bu da en az 3 saat beklemek demekti, olsun bu görev çok özeldi. Bahçesuyu sıralarında beklerken kadınların kendi aralarında yaptıkları konuşmalardan çok şey öğrenirdim bilim adamlarının dahi bilmediği çok gizli sırlara vakıf oluyordum. Bu sırların insanlık tarihine açıklanması gerekiyordu. Sanırım o gün bugün!! Yılanların, kurbağaların pekçok hayvanın tûfanla,afetlerle indiğini bilir miydiniz? Ben bunları beş yaşındayken biliyordum. Bir de ez-zahra denilen insandan daha kalın gövdeli, saçları olan, boynuzlu, insan yutan dev bir yılan varmış. Issız arazilerde tek başına iken insanların karşısına çıkıp onları yutarmış. Çok dikkatli olmalıydım. Varlığım çok değerliydi. Onu korumalıydım. Ve nihayet bahçe suyu bize gelirdi. Geceye gelirse hem korkardım hem de çok zevk alırdım. Lunaparktaki korkunç aletlere binip ciyak ciyakk bağırıyorken gülümsemem çok mutlu olmam ondan sanırım. Gecenin karanlığında kurbağaların, ağustos böceklerinin sesleri,fosforlu tırtılların Işıltıları ve geceleri rahat gezinen kirpiler bize eşlik ederdi. Gündüz olsaydı daha çok kaplumbağa, yılan,sinek, arı ve bolca karınca olacaktı. Kaplumbağaları bahçemizden uzaklaştırmak çok uzaklara götürmek benim görevimdi,eğer fırlatırsak ters kalabilir dönemeyecekleri için açlıktan ölebilirlermiş. Anneannem yeleğini bahçede bir köşeye serer “hadi uyu yavrum derdi” uzanırdım keyifle  ve o taşların hiçbiri rahatsız etmezdi hemen uyurdum. Gündüz olsa hemen uyuyamazsınız çünkü uyursanız ağzınıza yılan akabilir, kulağınıza böcek girip sağır edebilir ve daha pek çok korkunç hikaye...
Ben uyanıkken anneannem ayışığı ile bahçeyi sulardı,ben uyuyacaksam gaz lambasını yakardı belki de korkuyordu!Mmm,büyükler korkar mı? Gözlerimi bazen aralar onu izlerdim gecenin karanlığını aydınlatan kadındı o. O büyük HAMİDE ben ise küçük HAMİDE idim.
Ben dört yaşına girene kadar köye elektrik gelmemişti. Bir evde 9-10 kişi bir araya gelir sohbet ederlerdi. Bu sohbetler dedikodu değil bence inovasyon sohbetleriydi. Dedikodu gündüz yapılırdı her şeyin bir zamanı vardı.Üç buçuk yaşlarında suçiçeği olduğumda yerinde duramayan yaramaz cızlak bir şey olmuştum. Akşam oturmasına gelen misafirler beni tek tek sırtına alıp evde tur attırıyordu.İyi ki suçiçeği olmuştum. Dünyanın en güzel hastalığı benimdi. Ne zaman beni yere yani yeryüzüne bıraksalar sıkıntılarım artıyor, sırtlarına aldıklarında ise yani uzayda gezegenlerin arasında dolaştırdıklarında kendimi çok mutlu hissediyordum...
Altı yaşlarında kızamık oldum onun aşısız da iyileşebileceğini keşfetmiştim sadece uyanık bir Anneanneniz olmalıydı o kadar.Artık evlerde elektrik vardı çok fazla kimse gelip gitmek istemiyordu birbirine hasta olduğum için yanıma da yanaşmıyorlardı, teyzem de uzak duruyordu. Sadece anneannem benden vazgeçmemişti yanımdaydı ellerimi tutuyor sımsıkı sarılıyordu o gün anlamıştım hastalıklar bulaşıcı değildir. Ama korkaklar hastalığı kendine de çeker.
Anneannem  kızamık olduğumda sabaha kadar benimle beraber uykusuz kalmıştı.
 O uyursa iyilişemezdim bu kesindi o yüzden bazen uykuya daldığında nazikçe dokunup soruyordum “anneanne ne zaman sabah olacak, sabah olunca geçecek değil mi”belki bunu 40 kez sormuştum. Cevap aynıydı sakin bir şekilde “evet yavrum geçecek”. Gerçekten de geçti hangi sabah olduğu önemli değildi anneannem dedi ve geçti.
   Yine bir gün sobanın üzerindeki kaynayan güğümü teyzem yere indirdi, kaynamak ne demekti ben bilmiyordum öğrenmem lazımdı. Şimdilerde buna deney diyorlar. Ve o küçücük elimi kaynamış güğümün içine soktum. Geri çıkardığımda elim çok garipti yavaş yavaş şişiyordu içi su topluyordu ve çok ciddi canım acıyordu. İlk müdahaleyi teyzem yaptı. Aslında teyzem iyi biriymiş hatta tıp konusunda oldukça bilgiliymiş. Diş macunu ya da salça sürme konusunda hiç tereddüt etmeden diş macunu parayla alındığı için evde yapılan salçadan elime sürüvermişti ve bunu çok profesyonelce yapmıştı. Ama hala canım çok yanıyordu birinin sürekli üflemesi gerekiyordu. Bu asil görev teyzeme verildi dünyanın en güzel körüğü kim deseler teyzem diyebilirim. O üfledikçe çok rahat oluyordum ama teyzem yorulmaya başlamıştı ben de ağlamaya.. canım çok yanıyor diye. Teyzem çok cömert bir şekilde yeni bir müdahale kararı aldı diş macunu sürecekti .Sonra acımın hemen geçeceğini elimin iyileşileceğini söyledi. Çünkü onu doktorlar yapıyormuş çok önemli insanlarmış. Sahi diş macununu doktorlar mı yapıyor!! Gerçekten de daha iyiydi sanki. Evet teyzemin diş macunu bana çok iyi gelmişti. Dışarıya çıktım o halde oynayamazdım tabi elim havada köyde gezindim gazete yoktu ki okusunlar da  elimin yandığını öğrensinler.!Herkes elime ne olduğunu sordu onlara teyzemin güğümü yere bıraktığını ben de yanlışlıkla(!!) elimi soktuğumu anlattım. Halka hizmet Hakka hizmettir değil mi? Ben de ilk ayaklı gazetelerden oldum sanırım,belki ilerde köşe yazarı falan olacaktım ona hazırlanmış olabilirim.
Daha yaşadığım pek çok güzel ve güzel ötesi hatıralarım var. Hep böyle güzel kalsalar ne güzel olurdu değil mi? Acaba öyle oldu mu?
    Matrix filmindeki gibi “gerçek ne,yalan ne,neyi öğrenmek istiyorsunuz, neyi yaşamak istiyorsunuz ...”bu sorularla karşılaştım.
    Hacettepeyi bitirip çocuk uzmanı oldum. Üç yaşından yedi yaşına kadar bir çocuğun anne babasından uzak yetişmesinin çok kötü bir şey olduğunu aslında benim yaralı bir çocuk olduğumu öğrendim. Bunları öğrendikçe kendime o kadar acıyasım geldi ki,öyle böyle değil!Ağlaya ağlaya bir hal oldum, hıçkırıklara boğularak.. Bir anda kaybolmuştum ben kimdim, neydim,nerdeydim,mutluluk neydi kafam çok karışmıştı. O yüzden çok düşünüp kafa yormaktan vazgeçtim, anda kalıp ânı yaşamaya başladım. Bilmeden doğruları yapmak gibi bir lütüf var Rabbimden bana.
Sarı plastik bardağıma gelince bana kalsa onu bir ömür boyu saklar sever dururdum. Oysaki siz büyüyünce ona “tükaka”deniyormuş. Sokağa atılan bir şey işe yarar bile olsa çöpmüş. Almamalı hele hele hiç kullanmamalıymışız bir de plastik hasta edermiş çok sağlıksızmış.Öğrendiğimiz bilgiler acaba bizi geliştiriyor mu kısıtlıyor mu?Beni bilenler bilir  cam ya da porselen asla başka olmaz hatta bir gezi programında otobüste servis için plastik bardak kullanılıyordu ilk molada oradaki dükkanlardan birinden bir kupa almıştım. Bu arada artık sütüme şekerde katmıyorum.Sağlıksız diye. Alıştım zaten bir süre sonra tatsız tuzsuz hayata. Çerezleri hala paylaşıyorum bunu hiç kimse değiştiremez.Antepfıstığı alıyorum cebime dolduruyorum dilenci çocuklara, bana gülümseyen insanlara, canım kime isterse avuçlarına boşaltıyorum, gülümseyerek.. bunu yapan sanırım küçük HAMİDE. Çünkü bazen marketten profiterol alınca yemeye başlıyor,çikolata sosuyla elini ağzını yüzünü berbat edip çıkıyor sadece büyük HAMİDE ye fiyatı ödetiyor.
Artık radyolar pek dinlenmiyor temsilde yok temsil dediğim radyo tiyatrosu. Ben de zaten sanat müziğini çok seviyorum hatta söylüyorum bile.. Şan eğitimi alırken hep onların üzerinden çalıştık, ben büyüdüm galiba!
   Bir de asla başkalarının diş fırçalarını cezalandırmak için kullanmıyorum. Sevgili teyzem 40 küsür yaşlarında diş eti iltihabî geçirdi acaba benim cezalandırmam yüzünden olabilir mi? Vicdan azabı çekmem gerekir mi? Elhamdülillah benimkiler çok iyi.
    Bahçe suyuna gitmek özel bir görev değil kimsenin yapmak istemediği angarya bir işmiş.Acaba yazık mı olmuş bana?
Bahçelerde anlatılan bilimsel sırlar kocakarı hikayeleri imiş. Olamaz olamaz!
Ez-Zahra yılanları da mı? Belki onlar piton olabilir ya da anakondadır. Bu arada fosforlu tırtıllar zehirli olabilirmiş. Asla dokunulmamalıymış. Ben hiç zehirlenmedim, belkide tılsımlıyımdır.. Anneannem yeleğini bahçede yere serdiğinde taş toprak üstünde yatmak çok rahattı ya, şimdi 40 döşek altındaki mercimek tanesini hissedip rahatsız oluyorum. O yüzden tam ortopedik yatakları tercih ediyorum. Elektrik yokken geri kalmışlık söz konusuydu. O geldi dünyamız aydınlandı(!)Ama bizim eve kimse gelmez oldu herkes televizyon kimde varsa artık orada toplanıyordu. İnovasyon toplantıları ve benim uzay maceralarım bitti. Gerçekleri göre bilmeye(!)başladık. Gerçekleri görmek toplum olmaktan birlik olmaktan uzaklaşmayı gerektiriyor mu? Gazlambalarının ısıtma gücü mü yüksek kombilerin mi? Yaz sıcak kış mı?Artık kaynayan suyun ne olduğunu Ve el yakacağını biliyorum. Zaten güğümde yok sobaya da pek rastlanmıyor. Artık ellerimiz yanmıyor bazı olaylarda sürekli yüreğimiz yanıyor Ha bir de yanıklara salça ve diş macunu kesinlikle sürülmemeliymiş. Sizce teyzem bana SUİKAST düzenlemiş olabilir mi?( komplo teorisi) Ve galiba ben köşe yazarı oldum (elhamdülillah).
Halka hizmet Hakka hizmet prensibini ilke ederek.
Bir de kraliçem, anneannem yok artık.(Allah rahmet eylesin) Acaba hayallerimi onun bu dünyadan göçüp gitmesi mi, gerçek denilen hikayeler mi alıp götürdü? Tabii böyle bitirirsek bu yazıyı dramatik kalacak. O zaman şöyle toparlayalım;
Hayat her şeye rağmen çok güzel hatta muhteşem! Fevkaladeden öte bir çocukluğum oldu şükürler olsun. Anne babama da çok teşekkür ediyorum hatta kocaman teşekkürler ediyorum bana verdikleri bu hediye için. Hayatımı sınırlandıran bana hizmet etmeyen ihtiyacım olmayan tüm inançlardan tüm durumlardan ve kişilerden kendimi ayırıyorum ve arındırıyorum. Artık onlara ihtiyacım kalmadı serbest bırakıyorum sevgiyle gönderiyorum. Enerji bütünlüğümü tekrar onarıyorum.
İhtiyacım olmayan bana hizmet etmeyen beni kısıtlayan tüm korkularımı serbest bırakıyorum.Rabbimin yarattığı mucizelerin farkında ve idrakinde olmayı diliyorum. Yağmur yağıyorsa rahmet yağıyor, güneşliyse Nurlar yağıyor bakış açısındayım. Mutluluğu almayı ve vermeyi seçiyorum sevgiyle. Gerçek ben olmak için bilerek bilmeyerek koyduğum ya da koymalarına izin verdiğim tüm sınırlamaları kaldırıyorum tüm anlaşmaları iptal ediyorum. Kendimi Rabbimin yarattığı muhteşem sanat eserlerine ve mucizelere tanık olmaya sevgiyle açıyorum.
 Teşekkür ederim.Sevgi ve saygılarımla.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —
G-GBGQR9HF6V