Çarlık Rusya hayalleri depreşen Putin sonunda Ukrayna’ya saldırdı. Silah olarak bariz üstünlüğü insanları ürkütüyor idiyse de devam eden süreçte Rusların çok başarılı olduğu söylenemez. Buradan çıkan sonuçtan anlaşılıyor ki Putin dünyayı ancak nükleer gücü ile karşısına çıkmaktan yıldırabilir. Çünkü elindeki gücü son raddesine kadar kullanmaktan imtina etmeyen bir yapıya sahipler. Zira tarihe baktığımızda tarih sahnesine çıktıkları günden beri çevresindeki ülkeler ve milletler için potansiyel tehlike olmuş bir devlet yapıları var.
Ruslar on altıncı yüzyıla kadar şu an ki Rusya’nın kuzeyinde tabir yerinde ise kuzeyin soğuklarında yaşayan bir Slav ırkı. Aslında bazı tarihçilere göre Rus ırkına saf Slav demek de mümkün değil, Slavların yanında biraz Fin, az Pers ve biraz da Türk etnik yapısının yanında farklı etnik unsurları da barındırdığı söyleniyor.
Coğrafi olarak baktığımızda ise bulundukları toprakların çoğu, genelde Türklerin hakimiyetinde kalmış bir yapıya sahip. Halen de içerisinde gerek bizzat kendisi özerk olan gerekse de farklı özerk yapılara bağlı olarak yaşayan büyük Türk halkları var.
Tabi diğer taraftan da komünizm sürecinde yerlerinden yurtlarından edilen ve bu sayede gerek yapısal birlikleri gerekse nüfus anlamında sayısal üstünlükleri değiştirilmeye çalışılarak büyük acılarla yüz yüze kalmış olan çok sayıda Türkün mevzubahis olduğunu da unutmamak gerek.
Ruslar altıncı yüz yıl ile beraber ise kuzeyden aşağı doğru hamlelerle Karadeniz’e inmeye çalışmışlar. Fakat bugün ki Karadeniz’in kuzeyinde yer alan Ukrayna ve Kırım’ın ve dahi çevresindeki ülkelerin zamanın en güçlü devleti olan Osmanlı toprağı olması sebebiyle bu ham hayal Ruslar için pek de kolay olmayacağını anlayıp oyun üstüne oyun kurmuşlar. Bu tarihten itibaren de istihbarat faaliyetlerini Osmanlı toprakları üzerinde yoğunlaştırarak, Osmanlıya karşı açtıkları savaşlardan bazılarını kaybetse de bıkmadan usanmadan tekrar tekrar savaş açmış ve asıl trajik olan Osmanlının tarihin ikinci evresine girdiği bu dönemde Rusya bu savaşların çoğunu kazanmakla kalmamış, Osmanlının parçalanmasında en aktif ülke olmuştur.
Osmanlı’nın Ruslara karşı mağlubiyetlerinde en etkin sebep hiç şüphesiz ki Rusların iç azınlıkların bir kısmını kullanması ve bu yol ile yaktığı ihanet ateşi ile beraber ortaya çıkan iç karışıklıklar sebep olmuş. Sadece gayrimüslim unsurlardan bazıları değil, örneğin Osmanlı devletinin en güçlü olduğu dönemlerden olan 16. Yüzyılda Kırım’ın kuzeyindeki Astrahan topraklarına saldıran Ruslar üzerine Osmanlı devleti ordu gönderirken Kırım hanı Devlet Giray, sırf Osmanlı gelir de başarısızlığı sebebiyle Osmanlı kendisini tahttan indirip kardeşini tahta çıkartabilir korkusuyla, sırf Osmanlının gelmesini engellemek için büyük bir hata yaparak Ruslara işgal ettikleri Astrahan’dan çıkmalarını aksi takdirde Osmanlı ordularının yola çıktığını haber verince, Ruslar buna yönelik hazırlık yapar ve uzaktan gelen Osmanlı orduları sahada Ruslara mağlup olur. Burada mağlubiyetin sebebi Kırım hanına yazar çünkü Osmanlının gelişini Ruslara haber vermesi bile savaş taktiği anlamında büyük bir strateji kaybı oluşturmasının yanında, Giray han baştan beri pasif davranıp, kardeşinin tahta oturmasından korkarak bir an önce Kırım’a dönme arzusu içinde olmuştur. Savaş sonrası Osmanlı diplomatik anlamda zafer kazansa da, bu saldırı Kırım çevresi ve üzerine Rusların ilk saldırısı olmayacaktır artık.
Ruslar yine durmamış ve asıl büyük karşılaşma ise bundan yüz yıl kadar sonra olmuş. On yedinci yüz yılın sonlarına doğru yine Osmanlıya karşı savaş açınca bugün ki Ukrayna topraklarında Merzifonlu Kara Mustafa Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu, Rusları mağlup etti. Fakat soğuklardan gelen Ruslar sıcak denizlere inme hayali ile dur durak bilmeden bir yandan her yirmi beş, otuz yıl içerisinde Osmanlı devletine savaş açmış
Rusya için bugün de çok değişen bir şey yok aslında. Dünyanın korona salgınından yeni yeni çıkmaya başladığı ve salgının getirdiği ekonomik anlamdaki olumsuz etkileri de dünya milletlerinin sonuna kadar yaşadığı bir dönemde, dağılmasının üzerinden henüz otuz yıl geçmişken Ukrayna’ya savaş açtı. Yani daha öncesinde tepelerine bindiği hatta kıyım yaptığı Çeçenistan, Gürcistan ve dahi Suriye, Libya gibi coğrafyaları da unutmamak gerek.
Savaşlar sürecinde en çokta ajanlık çalışmaları yolu ile kendine çalışacak kişiler edinerek ön hazırlıklarını yapan Rusya örneğin yine Osmanlıya karşı, Osmanlı devleti içerisindeki Yunan, Bulgar, Sırp ve Ermeni gibi teb’aları sürekli Osmanlı aleyhine kışkırtarak iç karışıklıklara sebebiyet vermişti.
Kırım hanının ikinci Viyana kuşatmasında ise Osmanlı bizim kıymetimizi anlasın diyerek kendisine verilen görevi yerine getirmeyerek Osmanlı devletinin mağlup olmasına zemin hazırlaması ise hem Osmanlının zor günlere girişinin başlangıç noktası olmuş hem de kadim Türk toprağı olan Kırım için de bitmek tükenmek bilmeyen acıların kapısı açılıyordu. Ruslar ajanlık faaliyetleri ile Kırım’da Osmanlı karşıtlığını tetiklemeye çalışıyor, kabileler birbirine düşürülüyor, Mirzalar denilen grup Kırım’ı bağımsız yönetme fikri konusunda Rus tarafına çekiliyordu. Kırımlıların kendi kendini yönetme algıları ile Osmanlıdan gelen emirlere itaat etmeme, Osmanlı Rus savaşlarında tarafsız kalmalarına dair telkinleri, söz de Kırımın bağımsızlığını desteklemeleri gibi araya fitne sokan çalışmaları neticesinde 1770’lere gelindiğinde halkı genelde Osmanlıya bağlı olsa da, idarecileri, elitleri, Rusya tarafına meyleden bir durum ortaya çıktı. Ve sonuçta Rusların aynı yıl Kırım’a saldırısı ile birlikte buna karşı koyan Osmanlı güçleri, Rusların fitnelerine kanan yöneticilerin umursamaz halleri ve bir kısım halkın ise Osmanlıyı desteklemeyi bırakıp, aleyhte istihbari faaliyetleri neticesinde Osmanlı, Ruslara karşı mağlup oldu. Ancak Rusların telkinleri ile Osmanlıdan ayrılarak bağımsız olma hevesi ile yanıp tutuşan Kırım için bu durum ise aslında büyük bir sonun başlangıcı oldu.
Kendini toparlamaya çalışan ve bu esnada pek çok dış sorun ile mücadele eden Osmanlıyı parçalamanın peşinde olan Rusya’nın, Osmanlıya karşı olan ajanlık faaliyetleri bitmek tükenmek bilmiyordu ve Osmanlı teb’ası üzerinde etkin derecede politik ajanlık faaliyetleri yürütmekteydi. Özellikle Çar I. Petro zamanında vücut bulan bu faaliyetlerin iş birliği merkezi olarak genelde Fener Rum Patrikhanesi olmuş ve Çar elçilerine gönderdiği mektuplarda Türklerin idari, askeri, sosyal, diplomatik, ticari vb. durumlarına dair casusluk faaliyetleri ile sürekli raporlar isteyerek her halükarda ülkeyi sıkıştırabileceği bütün kartları ileri sürerek özellikle azınlık unsurlarını kullanarak devleti Osmanlıyı zor durumda bırakmaya ve parçalamaya çalışmıştır.
Ruslar casusluk konusunu o kadar ileri taşımışlardır ki bu konuda sadece Ortodoks kesimlerden bazılarını kullanmakla kalmamış, Osmanlı belgelerinde var olan bir hattı hümayunda geçtiğine göre Rus generalleri Osmanlının Eflak ve Boğdan’daki güç ve faaliyetlerini öğrenmek Yahudi casus dahi görevlendirmiştir.
Özellikle Anadolu çevresinde doğu sınır şehirlerimiz ve köylerinde varlığı tespit edilen Rus casuslarına yönelik sürekli uyarılmış. Çarlık Rusyası ajanlık faaliyetlerini öylesine ilerletmiş ki 1825 yılında Belgrad’a gelen bir Rus memur bile casusluk şüphesiyle takibe alınmış.
Osmanlı devleti Rusya’yı artık ebedi düşman ilan etmek zorunda kalmış. Öyle ki Ruslar destekledikleri azınlık gruplardan komiteler oluşturarak İstanbul’da isyan çıkartmayı bile planlamışlar. Bu anlamda sadece Hristiyan unsurları değil, Müslümanları bile kullanmaya çalışmış ve Arnavutluk gibi yerlerde bunda başarılı olamamış değiller.
Hulasa engellenmeye çalışılsa da Rusların bitmek tükenmek bilmeyen casusluk faaliyetleri ve karmaşık işleri bir şekilde hep devam etmiş.
Birinci dünya savaşında Türk bayrağı takılmış Alman gemilerinin gidip henüz Rusların bizden aldığı Sivastopol’ün yüzyılı dolmadan, limanda bulunan Rus gemilerini bombalaması ile aslında hiç girmeyerek güçlü olarak çıkacağımız savaş, Rusların bunu fırsat bilerek topraklarımıza saldırmasıyla da yedi düvel üzerimize çullandı ve koca cihan devletimiz paramparça oldu. 1917’deki Bolşevik ihtilali ne kadar iyi ne kadar kötü olduğu üzerinde çok konuşulacak olsa da en azından Rusların bu sebeple topraklarımızdan çekilerek bir an önce savaştan çıkmasıyla, doğudaki cephemizi kapatarak Batıda ve Güneydeki İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan işgaline karşı daha güçlü karşı koymamızın yolu açıldı.
Bolşevik ihtilali ile dışa kapanmasına rağmen çevresine korku salan Rusya’ya karşı nihayet doksanlı yıllarda dağılması ile bu korku kırılmıştı. Fakat bugün ise yeniden çarlık döneminin ya da komünist dönemin sınırlarına dönmeyi hayal eden Ruslar, Ukrayna’yı yemeyi kafasına koymuş ve süregelen dönemde daha önce örneklerini anlattığım gibi belirli bölgelerde özellikle ajanlık faaliyetleri yolu ile işgalin altyapısını hazırlamıştı.
büyük bir nükleer güce de sahip olduğu bilinen Rus devletinin, normal savaş sahasında birebirde pek de düşünüldüğü kadar güçlü olmadığı da bu savaş sebebi ile ortaya çıkmış oldu.
Açıkçası Batının, Ukrayna’yı kurban vermesi yolu ile de Rusya’nın gücü de test edilmiş oldu. Ancak eğer Ruslar bu işten başarılı çıkarlarsa Ukrayna’nın Karadeniz ile bağlantısını kesmeye ve onu izole etmeye çalışmakla kalamayıp başka topraklara da gözünü dikecektir. Fakat votka düşkünü Rus ordusunun pek de Putin gibi düşündüğünü söylemek zor olsa gerek. Bundan sonraki süreçte Ruslar için olası bir başarısızlık veya mağlubiyet zaten yirmi iki tanesi cumhuriyet olan ve toplamda seksen beş federe yapıyı içerisinde barındıran ve birçoğu da Türk olan idari yapıların Rusya’dan ayrılmaya kalkması ile durum Rusya’nın tekrar parçalanmasına doğru gidebilir.
Batı herkese yaptığı gibi Ukrayna’ya da verdiği sözleri tutmamış ve onu Rusya’nın kucağına bırakmıştır. Bu sayede umarız Ukrayna kim dost kim düşman, anlayıp ona göre hareket eder. Ancak niyetlerinin çok iyi olmadığını düşündüğüm Avrupa devletleri, Suriye’de Afganistan’da, Arakan’da, Doğu Türkistan da ve dahi zamanında Bosna da ve Çeçenistan’da Müslümanlar ölürken üç maymunu oynamalarına rağmen ve hatta savaş mağduru mültecilerin bindiği botları dahi denizin soğuk sularında batıran Yunanistan’a sesini dahi çıkarmamanın utancı ile yüzleşmeden, Ukraynalılara her şeyleri ile destek olmaya çalışmaları ise manidar! Bunda benzer inancı taşımaları ve daha da ötesi ülkelerindeki hedef sahaları sebebiyle yapılan algının etkili olduğunu düşünüyorum. Çünkü Avrupalı kaz almayacağı yere bırakın tavuğu, tavuğun yumurtasını bile vermez.
Zaten korona ile birlikte çıkmaza giren dünya piyasaları bu savaş ile iyice gerilmiş ve karmaşık bir hal almışken daha büyük ve beklenmedik sonuçlar ile karşılaşmamanın yolu bu travmatik savaşı durdurmaktan başka yol yoktur.
Coğrafi olarak kendisine uzaklığı sebebiyle kafası rahat olan ve bu durumu Avrupa kıtasına iyice yerleşebilmek, etkinliğini artırabilmek, silah satabilmek ve emperyal hedeflere ulaşabilmek amacıyla gerginliği kışkırtan Amerika’ya bakmadan bu savaşa son verilmesi herkes için en sağlam eylem olacaktır.
Gelinen nokta ise barışı temin etmeye çalışan ve bunda samimi olan tek ülkenin Türkiye olduğunu da herkes görmüş oldu. Gerek ekonomik olarak zorlanmaya başlayan gerekse mukavemet arzusu olmayıp savaşmak istemeyen askerleri sebebiyle Rusya’nın da içine girdiği girdapla birlikte barışın temin edilmesi, Ukrayna kadar Ruslarında işine gelmektedir. Ancak Rusya girdiği bu maceradan ne kopartabilirse kâr sayacak.
İyilikte kalın.