Bu hafta “Dünyevileşme Hırsımız” başlığı altında bir yazı kaleme alacaktım; lakin bir sahur vakti sosyal medyada gördüğüm fotoğraf benliğimi altüst etti. Kendi muhafazakar çevremizden bildiğim birçok insan bu fotoğrafa isyan ediyor, ağzına gelenleri söylüyordu içi yanmışçasına. Tam da Suriyeliler’in, Ezidiler’in ve Doğu Türkistanlılar’ın dramlarının sayfa sayfa paylaşıldığı günlerde böylesine garip bir görüntü herkesi şaşkına çevirmeye yetmişti.
Evet, ODTÜ’lülerin “ON BİRA YIN SULTANI” adlı pankartından bahsediyorum. Tabi bu pankart onlarca iğneleyici pankartın arasında en rezil olanı. Peki, kimdi bu ODTÜ’lü bilmişler(!)? Neyin nesiydiler ya da ne hükümleri vardı ki bu pankart bu kadar etki uyandırmıştı? Görüntüye iyice baktıktan sonra dilimin ucuna gelen kelimelerin yakıcılığından ben dahi ürktüğümü hissettim. Tıpkı 60-65 milyon kişini gibi… Tıpkı inanç değerlerini baş tacı edinen ülke insanı gibi…
Beynimize hücum eden sinir dalgalarını bu denli zorlayan bu görüntü karşısında ne dememiz gerektiğini düşündüm. Ya da bir şey söylemeye değer mi acaba, diye geçirdim aklımdan. Ve sonunda da bu yazı döküldü sayfalara.
Ne mi diyeceğim size ODTÜ’lü şapşikler?
Siz, üzerinizdeki özenti cüppelerle, aklınız sıra yaptığınız edepsiz espri yahut bilmişçe laflarla kendinizi sınıfsal üstünlüğün zirvesinde sanan çok okumuş, çok yazmış(!) allameler…
Siz, yaşadığı topluma her zaman Fransız kalan, üstün gördüğü aklını hiçbir zaman ideolojik çılgınlıklardan kurtaramamış olan kitap yüklü bilgin(!) talebeler…
Siz, çağın gerektirdiği ölçüde kafa yapan, ama bir çiviyi tahtaya çakamayacak kadar becerikli olan, beyinleri en kaliteli biralarla yıkanmış; hatta öyle yıkanmış ki içinde temizlenmemiş yetenek kalmamış olan toplumun en kaliteli(!) ve en hijyenik numuneleri…
Siz, ait olduğu toprakları başkasının malı gören, nerede yahut ne şekilde cüsse edindiği bilinmeyen ama her defasında “biz buradayız” naraları atarken emsali görülmemiş bir örneklik(!)sergileyen cebi paralı, sakalı karalılar…
Siz, yıllardan beri “biz en iyisini biliriz” diyerek caka satıp, kendilerine benzemeyenleri çamura yatıran, hiçbir mukaddesatı olmadığı için başkalarını da kendinden bilen, ucuz aklını teknolojik ya da bilimsel buluş yerine, kendisi gibi düşünmeyenlere dönük pespayelikler üretmek için kullanan, inancı ve değeri kırmızı görmüş boğa misali savurmaya çalışan üstün zekalı(!) filozoflar…
Desem mi diye düşündüm ama dilim varmadı gene de… İyisi mi dedim şu son sözü söyleyeyim ben onlara:
“Siz, ülkemizin en yakışıklı, en güzel, en bilgili, en çalışkan, en işgüzar, en marifetli, en kaliteli, en çağdaşı, en güzidesi… Sıfatlarıyla anlatmanın ihtimal dahilinde olmadığı mübarek kardeşlerim… Siz “onlarca bira”larınıza devam edin. Zira düştüğünüz çöplükte başka şekilde durmanız mümkün değil. Biz Ramazan’la kafamızı düzeltmeye, insanlığımızı yüceltmeye ve size yerinizi göstermeye devam edeceğiz. İçinizdeki kini yendiğinizde ve çukurunuzdan çıktığınızda o her zaman gıptayla bakdığınız ama ulaşamadığınız için de küfrettiğiniz “insanlık safı”mıza hepinizi bekliyor olacağız. Hiç üzülmeyin sizi yaratan Allah, sizin yakarışlarınızdan habersiz değil.