Allah (C.C) Kur’an’ın da mirastan daha ziyade çalışarak, emek sarf edilerek kazanımlar elde edilmesini öğüt vermekte.
Elbette ki bunun birçok mücbir sebepleri olabilir. Hele ki aradan birkaç kuşak geçmiş malların miras yoluyla elde edilmesi bu zamana kadar olan birçok hak ve hukukun nasıl tezahür ettiğini bilmeden alıp yemek birçok şüpheyi de beraberinde getirir ki helalliği dahi tartışılır.
Bu işin bir boyutu ve varislere tamamen kapalı. Rivayetler havada uçuşur ama mal sevdasıyla kimse aklı selim hareket etmek istemez. Tek amaç vardır, bir an önce mala kavuşmak, hayatını kolaylaştırmak refah içinde yaşamını sürdürmek. Tabi bir de mal sevdası ki en ağır basanı da bu olsa gerek. Zira bazı insanlara dünyayı verseniz yanına bir dünya daha ister. Yetmez ahirette de cenneti ister. Bu yüzden olsa gerek oranın ahiret değil dünya olduğuna inanır, kendine iki cihanda da mutluluk hayalleri kurar.
Bu nasıl bir hak ediştir ki zaman zaman ölümlü kavgalara kadar gider işin boyutu. Sanki alın teri dökmüş, emek harcamışlar gibi. Bu arada varisler çoğalmış, kavgalar büyümüş, nimetler külfete dönüşmüş, kardeşlik akrabalık rafa kaldırılmış araya düşmanlıklar girmiş. Bendeniz hep şuna inandım, ağlayanın malı gülene hayır etmiyor. Yiyin yiyebildiğiniz kadar huzur olmadıktan sonra.
Durup dururken nereden çıktı bu miras yazısı demeyin, insanoğlunun yer yüzündeki bitmeyen kavgası bu. Bu ülkede her insanın başına gelebilecek bir hadise olduğu için bizim de başımızda var böyle bir afet. Baştan beri benim tavrım net lakin herkes aynı düşünmediği için bulaştık bir kere sonuna kadar da devam edecek miras davası. Sonucu hep birlikte göreceğiz.
En acı olanı ise kişi daha hayattayken malının kimlere, nasıl kalacağı hesaplarının yapılması. Bu iğrençlikten de öte bir şey. Bir babanın görevi çocuklarına miras bırakmak değil, böyle bir zorunluluğu da yok. Babanın görevi evlatlarına ayaklarını yere sağlam basacakları imkanları sunmak, okutup iyi bir meslek sahibi olmasını temin etmek evlendirip yerini yuvasını kurmaya yardımcı olmaktır.
Geçenler de böyle bir olaya şahit oldum, nutkum tutuldu ne diyeceğimi bilemedim. Adam kız kardeşine babasından kalan miras payını vermemek için dokuz takla atıyor. Hatta bir miktarını vermiş gibi yapıp sonradan borçlu arsa veriyorum diye arsanın borcunu ödetiyor. Sonra da arsayı geri alıyor. Bununla da kalmıyor eşinden boşanmış kız kardeşinin çocuklarına babasından kalacak mirasın hesabını tutuyor ki adam daha hayatta. Akıl alır gibi değil.
Beni tanıyanlar tanıyor, tanımayanlar için kısa kendimden bahsedeceğim. Kesinlikle acıtasyon yapmak, övünüp böbürlenmek için değil. Öncelikle bunu bilmenizi isterim. Kişi kendi gerçeğini ve hayatın gerçeğini bilirse yaptığı her iş anlamlı olur. Bendeniz anneden irsi işitme engelli bir bireyim. Ayıp değil, günah değil yanlış hiç değil. Rabbimin bana uygun gördüğü hayat hakkı. Bu benim gerçeğim ve ben bu gerçeğimle yaşamayı öğrendim.
Her insanın hayatında birçok zorluklar vardır. Bilgilendikçe, tecrübe edindikçe aşılan zorluklar çoğu. Çoğu konuda bizim içinde geçerlidir bu kural. Ancak ne var ki duyma sorunumuz olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor hiçbir tecrübe. Sadece şunu bilmenizi istiyorum, eğer hayat sağlam ve sağlıklı insanlar için zorsa bizim için misliyle daha zor. Cıyak cıyak bağıran insanlar hayata düşkün, dünya malına düşkün rahatına ve lüksüne düşkün olduğu için her şeyinin mükemmel olasını bekliyor. Bunun için de her türlü yalana, yanlışa tevessül ediyor. Kendi gerçeğini bir türlü kabul etmiyor, kabullenemiyor.
Hayatın bütün zorluklarına rağmen ne kaznadıysam kendi gerçeğimle kazandım. Kimseden kuruş yardım almadım, tabiri caizse kuru taş dibine ocak kurup bugünlere geldim. Çektiğim zorluklar kazanımlarımı ailemle birlikte kullanmak için. Hiç kimse arkamdan gram miras kavgası etmesin, ederlerse hakkım helal değildir. Hayattayken herkese hak olanı verdim zaten. Gerisini de hak eden alsın. Geride bana ait hiçbir şey kalmasın. Zira bu konuda Resülullah Aişe validemize son nefesinde kesesinde kalan bütün akçeleri dağıtmasını istemiş.
Bu tip insanlara merhum Abdürrahim Karakoç şu dörtlüğüyle çok güzel cevap vermiş, anlayana;
Kulpu yok ki neresinden tutasın.
Sana göre lokma değil yutasın.
İçine gireni Allah kurtarsın,
Üstünde gezmeye değmez bu dünya.
Huzur için de ahiret yolculuğu yapamadıktan sonra bütün dünya senin olsa ne fayda. Gel lakin bir karış toprak, üç kuruş miras için çirkin hesaplar yapanlar ağlayanın malının gülene fayda vermeyeceği gerçeğini göz ardı edip ölümün bir gün kendisini de bulacağını, elde ettiği haksız kazancı da huzur içinde yiyemeyeceğini anlamak istemiyor.
Aslında son birkaç yıldır yaşadığımız toplumsal huzursuzluğun temelinde de buna benzer ihtirasların, hırsın haksızlığın yattığı bir gerçek. Kendileri daha az çalışıp başkalarının emekleri üzerinden rahat bir hayat planlamaları ne ailede ne de toplumda huzur bırakmadı. Hemen hemen her gün bir kadın cinayete kurban gidiyor. Geçenler de bir günde altı kadın cinayete kurban gitti. Hala kimsenin aklını başına almak, aklı selim düşünmek gibi bir kaygısı yok. Aksine yürürlükte olan ve uygulanan kızlık soyadının yasal düzenlemeye alınmasına naralar atılıyor. Bu mudur bütün mesele?
Bu yasal düzenlemeyi kimse kendi menfaatlerine yapıldığını zannetmesin. Gerek çıkıldığı söylenen İstanbul sözleşmesi gerekse bu sözleşmenin uygulanması için çıkarılan 6284 ailenin ve toplumun köküne kibrit döktüğünü görmüyor kimse. KADES’in ve 6284’ün koruyamadığı kadını kızlık SOYADI mı koruyacak, gerçekten böyle mi inanılıyor merak ettim. Sevinenler ve bilenler cevap verirse de memnuniyet duyar, isterlerse buradan yazarım.
Şu unutulmasın ki toplumun gerçek talepleri ve ihtiyaçlarını hakkaniyetli bir şekilde araştırmadan, kadına-erkeğe, aileye-topluma getirisi götürüsü ayırt edilmeden yapılan hiçbir şey bu millete fayda vermemiş aksine zararları ayyuka çıkmış. Özlem Zenginler gibileri üç beş oy uğruna toplumun genetiğiyle oynamaya devam ediyor.
Tamam o zaman kadına bu kadar hak verildikten sonra şu süresiz nafaka ve erkeğin alın terinden mirası hak olmaktan çıkarın da herkes kendi yoluna gitsin.
Hadi kalın sağlıcakla, selam ve dua ile..