Tarikatın adı kurmaca olsa da bir şekilde o gerçekliğe dokunuluyor…
Faniler cemaatindeki kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmelerine, kadının toplumdaki konumuna, erkek egemen bir yapıda kadınların ve okumak isteyen kız çocuklarının mücadelesine tanık oluyoruz bu dizide.
Kızıl Goncalar, günümüz muhafazakâr ve seküler çatışmasını çok net anlatıyor.
Çatışan iki tarafın senaryo matematiği düşünüldüğünde tarikat tarafının daha olumlu özelliklerle üstün gösterilme algısı var bence.
Birbiriyle çatışan iki farklı görüşe sahip insanlar, yaşam tarzları, karakterler, söylemler açısından karşılaştırıldığında sanıldığı gibi laikliği olumlayan bir mesaj vermediği, tarikat içindeki bazı karakterleri sempatik gösterdiğini düşünüyorum.
Bu sebeple muhafazakâr kesimin tepkisini daha çok çekmesi yersiz olmuş.
Bu kadar kült bir seyircisi olan bir dizinin eleştirisini yapmamdaki sebebe gelince “evrim teorisi sahnesi.”
Dizinin son bölümünde yeni müfredat ile ilgili bir sahne yer alıyor.
Özel bir okula göstermelik olarak öğrencileri yerleştirmiş olan fanilerden -onların tabiriyle- bir hanımanne kitaptaki evrim teorisinin anlatıldığı bölümü yırtıp atıyor ve diyor ki evrim teorisi müfredattan çıkarıldı, anlatılmayacak.!
Seküler olan bir öğretmen de hemen savunmaya geçiyor.
Eğitimine yurt dışında devam etmek isteyen öğrenciler için anlatıyoruz, diyor.
Neresinden tutacağımı bilemedim.
Eğitime karşı bir yapının yeni müfredat hakkında bu kadar bilgi sahibi olması ince bir gönderme değil midir ?...
Ve öğretmenin savunması daha içler acısı.
Eğitimde beyin göçünün doğallaştırılması algısı...
Yeni müfredat üzerinden gönderme yaparak eğitim öğretimde bir birlik olmadığını, her an her şeyin değişebileceğini, bir kesimi memnun eden yeni müfredatın bir kesimi rahatsız etmesi ve ülkesinde eksik gördüğü eğitimi yurt dışında tamamlama düşüncesi…
Eğitimde kaybettiğimizin subliminal bir mesajı…
Dizinin bir müdavimi olarak herkesin iple çektiği sahneler ise dergahın Mürşit’i olan Cüneyt Efendi ve Seküler Psikiyatr Levent’in sohbet ettiği sahneler. Sohbetleri o kadar derin ki tek bir kelimesini bile kaçırmak istemiyor insan. Metafizik ve bilim üzerine olan bu sohbetlerde bilimin savunduğu bir tezi metafizik söylemlerle çürütmeye çalışıyor Cüneyt.
Karşılıklı bir ikna çabası gibi yani.
O kadar derin felsefi sohbetleri var ki insanın not alıp üzerinde günlerce düşünesi geliyor.
Dizinin bu sezona geç başlamasının arkasında yatan sebep de buymuş aslında. Senaristlerin Cüneyt ve Levent sahnelerini yazarken günlerce inzivaya çekilmeleri ve karşılıklı sorgulamaya dayalı derin bir sohbeti yazarken zorlanmalarıymış.
Sözün özü : bütün bu eleştirilere rağmen dizi devem etmeli ve herkes izlemeli diye düşünüyorum.
Herkesin kendi penceresinden dünyayı ve hayatı nasıl algıladığını gösteren Kızıl Goncalar’ın her bölümünü iple çekiyorum.