Şimdi insan nereye gitmeli, koşmalı yada uçmalı... Şimdi insan neye, nasıl, nerede bakmalı. Hangi istikamete adım atmalı..! Yada hangi bildiklerini ve bilmediklerini nasıl okumalı, nasıl dinlemeli ve dillendirmeli. Ömür yaprakları yıldan yıla sararıp düşerken toprağa ve toprak çağırırken yıldan yıla emanetini, geçmişin derin hüzünleri ve cürümleri arasında, artık nasıl davranılması gerektiğini insan olan eşref-i mahlukat bir an geçmeden ve varmadan malikin huzuruna, ömür kavşağında hazırlıklı bir şekilde beklemeli. Zira teşbihte hata olmasın ömür benim yanımda bir kavşak dört yoldan oluşur. Birinci yol ana rahmi. Rahmetin ve Rahimiyetin izni ile yokluktan varlığa büründürülür. Henüz masum ve aczi bol olan bu varlık dünyanın cennetini andırır. O kadar masumdur ki dünyanın dağdalı ve zülüm dolu toprağına ayak basmak istemez ki ondandır ağlayarak doğması... İkinci yol Dünya hayatıdır. Bu hayat anlaşılması gerekir ki, asıl olan değildir. Aslının bir tiyatro sahnesidir yani oyun ve oyuncaklardan ibarettir.. Bir gölgedir yada gölge oyunudur. Yine teşbihte hata olmaz ise bu oyunun bir meddahı vardır. Her şey onun elinde döner durur, akıllı olmayan için isyan, Arif olanlar için bu oyunda doğruyu buldurur. Şimdi ise üçüncü yola, nasip değer ve eğer başını ecelin meleğine. Onun adı bekleme diyarıdır. Hayatın üçüncü yoludur. İyiler için cennet bahçelerinden bir bahçe, kötüler için cehennem çukurlarından bir çukur olduğu dillere destan idir. Hesap yeridir. Mahşerin kalabalık, soğuk ve ürpertici mahkemesine bir hazırlık diyarıdır. Günah belli, iyilik belli, kim bilir kimlerin, kimlerdedir alacağı yada vereceği..!
Son ve dördüncü yol, cennet yada cehennem yoludur. Birbirinin, birbirinden farklı fıtrat ve özellikleri vardır bu ikisinin. Her birisi Rabbinin emri ile hizmet görür. Biri o kadar heyecanlı ve merhametlidir ki, bıraksa yaratıcısı ve elinde olsa müminlerin hepsini, yani “LA ilahe illallah, Muhammeden Resululullah” diyen herkesi cennette görmek ister cehennem yakmadan. Cehennem ise Rabbine karşı çıkan, şirk koşan, inkar eden ve zülm edenleri ateşinin en ziyade derecelerinde yakmak için çok sabırsız davranır. İşte onun fıtratı da özelliği de budur. Ancak yine de Rabbin rahmetine karşı duramaz.
O zaman gel seninle birlikte bu uzun ömür yolculuğunun kavşağına bir varalım. Merak etmez misin neresi diye bu kavşak. Oralar da neler olduğunu hangi renkler ile ömrün varlığa doğru yolunu bulduğunu merak etmez misin..? Ne duruyoruz o zaman hemen başlayalım keşfetmeye öyle değil mi..? Şu ömür kavşağında birbirinden farklı dört rengimiz var diyelim.
Her biri, bir diğerine, bir diğerinin geçişine, doğuşuna, var oluşuna ve göçüne nezaketli bir şekilde izin verirler. Turuncumuz, Rabbin rahmetini ve kudretini içinde barındıran bir mucize rengidir. Yolculuğumuzun ana rahmine inme diyarıdır. Ömür kavşağında doğmayı bekler, bir çiçeğin doğması gibi. Yani dünyaya baharı getirir. Ancak bir süresi vardır bunun kiminin ışığının yanmasını bekler göçü için. Ardından Rabbin rahmeti ile sarı rengin parıltılı ışığı tüm cilveleri ile dünyanın toprağına ayak basar. Burası dünya diyarıdır. Bir sınava, bir imtihana girme diyarıdır. Yani bir şeye, o şeyi yaratan, Yüce Rabbin yanına varmak için hazırlık diyarıdır. Başta mahşere ve cennete varabilmek adına, tarlaya ekilen tohumların amel defterine toplama diyarıdır. Burası hayatın, hayyın eli ile hayat bulduğu cennete girebilmek için bir şans diyarıdır. Bunların Ardından kırmızı rengimiz gelsin o zaman. Bu ışığı üzerinde barındıran ve bir istasyon gibi vazife gören kabir diyarıdır. Buranın izahı herkesçe malum idir. Ve Asıl olan yere yolculuk yapmak üzere yakılan son ışık yeşil olacaktır. Burası varlığa büründürülen tüm varlıkların mahşerden sonra, ödül veya ceza diyarlarına gönderilme yeridir. Orası Rahmeti ve Celaliyeti içinde cem eden Rabbin kudretli makamıdır.
. İşte görüyorsun Her yol farklı, her istikamet farklı her yolun ve istikametin renkleri birbirinden farklı ancak kavşak bir. Her şey o kavşaktan doğdu geçti, yaşadı ve göçtü. Şimdi anlamalıyız ki ömür kavşağını, kırmadan dökmeden, iyilik dolusu defterler ile hakikat dolusu ef’allerimiz ile varmalı oraya. Ve onlar ile var olmalı öte dünyada....