Altay Orda Derneği Başkanı; İşadamı, Altaylar’ın ruhani lideri, Şamanların başı gibi birden çok sıfatı üzerinde taşıyan Akay Kine, Türk kültüründe unutulmaya başlamış ritüellerin, kültürel değerlerin ve geleneklerin hatırlanması ve yaşatılması için çalışmalar yapmakta, konferanslar vermekte.
Geçenlerde İzmit Türkocağı’nın konuğu olan Kine ile sohpetin konusu Gök Tanrıcılık felsefesi ve Türklerin kadim inancı olan Şamanizmdi.
Akay Kine’nin başlangıç noktası oldukça destansı.
Kine, “1995 yılında Altay’ın ruhu gelip bana ‘Türk birliği için çalışmaya başla! Yolun Manas’ın, İlteriş Kağan’ın yoludur!’dedi,” diyor ve kendisini Türk Birliğine adadığını söylüyor.
Kine, bu adanmışlığını da Gök Tanrının isteğine bağlıyor.
Aslında kendisi bir Şaman. Hatta Şamanların başı. Ancak Şamanizm’in (bazı ritüeller dışında) inanç, ahlak, insana ve doğaya saygı temelindeki önermelerinin, İslamiyet ‘le büyük ölçüde çakıştığını görüyor.
Kine’nin Atatürk hakındaki yaklaşımı gönüllerimizi okşuyor. “Atatürk’ün adını kötü anacak adamın boynunu Altay’lardan gelip, keserim! Çünkü Atatürk, Türklüğü yeniden dirilten, Gök Tanrı’ın çocuğudur” sözü hafızalarda.
“Türklerde çok gelişmiş bir boy sistemi var, biz dışarıdan evleniriz. Egzogami vardır. Örneğin Kıpçak ile Kıpçak evlenmez. Bir tane bile kalsa evlenmez” diyen Kine, bölünmeye de şiddetle karşı. Zira Kine’ye göre; bölüneni börü yer. Birliğin olmadığı yerde Tanrı da olmaz.
Kine’ye göre, Ruslar, Türklerin birleşmesinden korkuyor. Çünkü Türk ulusu birleştiğinde, dünyanın her yerinde başköşeyi alacak. Gök Tanrı’nın bağlıları olarak tekrar dünyayı yönetecektir.
Kine, Ruslar neden 1.5 milyar Müslümanın birleşmesinden değil de 250 milyon Türkün birleşmesinden korkuyor, sorusuna ise, Gök Tanrı inancı (Tengricilik) doğrultusunda, Türklerin özelliklerini anlatarak, yanıt veriyor:
“Tengricilik inancına göre, Gök Tanrı'nın çocukları, kul olmaz! Gök Tanrı’da bunu istemez. Zira kullukta saygınlık yoktur.
Gök Tanrı o’nu sev ve onun eserlerine sahip çık ister. Gök Tanrı başını eğen oğul/kız istemez. “Ben seni başını eğesin diye yaratmadım” der.
Gök Tanrı'nın oğlu kendini Tanrı önünde sorumlu hissetmez; o Tanrı ile birlikte her şeyden sorumludur. Etrafındaki her şeyden sorumlu olan insan, bozulanları düzeltmekten de sorumludur. Deniz kirleniyorsa kirletmemelisin veya engel olmalısın, orman yok oluyorsa ağaç dikmelisin gibi...
Ayrıca kul olan kişinin sorumluluğu sadece kişinin kendisi içindir. Fakat Türkler, sadece kendilerinden değil, yaklaşık 17 Türk soyundan da sorumludurlar.
Türk; hiçbir zaman isteyen, yalvaran insan değildir. Çünkü o Tanrı’nın oğlu/Tanrı’nın kızı olarak, hiçbir zaman yalvarmaz, kul ve köle olmaz.
Zira kulluk inancının var olduğu bir din korkaklığı, kendi kendini aşağılamayı, alçalmayı, bağımlılığı, boyun eğmeyi, kısaca kölelik özelliklerini öğütlemektedir. Oysa savaşçı toplumun cesarete, özgüvene, gurura, bağımsızlık anlayışına ihtiyacı vardır.
Biz Türkler Tanrı Kut Mete’nin, İlteriş’in, Bumin Kağan’ın Attila’nın çocuklarıyız. Yine o kutlu ataların torunlarından biri olan Atatürk, bize onların torunları olduğumuzu milli bilinci tekrar dirilterek, hatırlattı. O’nun söylediği gibi: Muhtaç olduğumuz kudret, damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur.
Bir gün Türkiye'den biri 'İslam olmadan Türk olmaz' dedi. Ben de çıktım; “Sen ağacın kökünü, ata babasını kessen o, İslam olsun, ne olursa olsun devrilir” dedim. Niçin kendi soyunu bilen halklar güçlüdür? Eğer kendi dedenizi bilmiyorsanız, adını bilip ona dua etmiyorsanız, o size korumacı olacak yerde düşman olur."
Türkler göçebe olduğu için etken yani erkek kültürdür. Araplar, Çinliler, Avrupalılar, Ruslar yerleşik topluluk oldukları için edilgen yani dişi kültürdür.
Erkek kültür verici, dişi kültürler alıcıdır. Çevrelerindeki ve içlerindeki kendilerinden olmayan kültürleri, farklılıkları sömürerek ve benimseyerek yaşamlarına devam ederler; ancak bu süreç onları kimliklerinden uzaklaştırır.
Türkler üretken ve kendi içinde gelişen bir toplumdur. Bizi ayakta tutan ve kırılgan olmayan güçlü kılan olgu budur. Ne yazık ki, Anadolu Türkleri de alıcı toplumlara benzemeye başladı. Eğer bu süreç tersine çevrilir, yani Türkler yeniden kendilerine benzemeye başlarsa, diğer Türkler de Anadolu’yu takip edecektir. Buna dünyanın da ihtiyacı var.
Adem ile Havva'daki mitolojiden dolayı Tanrı onları lanetledi ve kul yaptı. Çünkü o mitolojide ensest var. Biz mescitte gördük; çocuklar, yiğitler kul oldu ve başkalarının boyunduruğu altına girdi. Tüm Müslüman dünyası da başkalarının boyunduruğu altında.
Türk! Sende ruh var. Sen başka uluslara da ruh vermek için çalışmalısın. Onlar bizim düşmanımız da olsa, onlara da yardım etmek gerek, çünkü biz Tanrı'nın oğullarıyız, Tanrı'nın kızlarıyız."
Sonuç olarak; Akay Kine’nin Türk, Türklük ve Atatürk hakkındaki düşünceleri gururumuzu okşuyor. Gerek İzmit Türkocağı konferansındaki görüşmelerimizden ve gerekse açık kaynaklardan yaptığımız derlemeler ışığında, Akay Kine’nin din-inanç temelindeki bazı düşüncelerine katılmıyor olsak da, kulağımıza hoş gelen, oldukça ilginç fikirleri de var.