Siyasi yazılar yazmaktan hoşlanmıyorum, mümkün mertebe kaçınmaya çalışıyorum. Ancak ne var ki din ve siyaset dünyanın kaçınılmaz gerçeği. Fakat her ikisinde de yalan dolan gırla gidiyor. Doğruların müşterisi pek yok ama bunlarında müşterisi çok. Bizim de prim yapmak, şan şöhret kapmak gibi bir derdimiz yok çok şükür. Yalansız, dolansız kaçınılmaz gerçekleri yazalım da doğruluk sevdalısı müşteriler de buradan nasiplensin.
Bütün hesap kitapların Erdoğan gitsin üzerine yapılıp her şey güzel olacak sloganına katılmıyorum. Erdoğan da bu ülkedeki siyasi arenanın bir gerçeği. Hayal kurmak güzel ama gerçekleri de hayallerle yok edemezsiniz. Sonuçta o da bu siyasal sistemin argümanlarını kullanarak seçilmiş ve kendisini destekleyen milyonlarca sevdalıları var. Bugüne kadarda siyasi üslubunu ve vücut dilini çok iyi kullanarak bütün seçimleri kazanmış. Yani sistem dışı, kural dışı bir şey yapmamış.
İşte bu noktada ben Erdoğan gitsin den ziyade sistemdeki yanlışların görülmesi tarafıyım. Mevcut siyasal sistemde kim giderse gitsin yerine kim gelirse gelsin durum bundan farksız olmayacak. Geçmişte bunun örneklerini yaşadık, gördük. Üstelik buna alışmış, alıştırılmış seçmen kitleleri de var. Onların da beklentileri “bizim görüş iktidar olsun, biraz da biz iktidar nimetlerinden yararlanalım” anlayışı hakim seçmen kitlesi.
Bu anlamda ben Türkiye’deki sorunun siyasi olmaktan ziyade ahlaki olduğunu düşünüyorum. Ahlaki yozlaşma siyasi çözümlerinde önüne geçiyor. Hal böyle olunca da siyasilerin ilk hedefleri başta kendi seçmenlerine verdikleri sözleri yerine getirmek oluyor. Çünkü buradan güç alıyorlar. Hani şu “kararsızlar” deniliyor ya, işte onlar aslında kararsız değil. Ekonomik gidişata, kendilerinin ne kadar yararlanacağına göre yön değiştiren kitleler bunlar.
Daha önce de yazmıştım Türkiye deki sistem demokratik değil bürokratik oligarşi diye. İşte bu yapı siyasilerin bütün hedeflerini alt üst eden bir oluşum. Oligarşinin diğer ayağı da sermaye. Bakın son yapılan iyileştirmedeki 3600 gösterge daha çok bürokrasideki yöneticilere yönelik. Alt çalışanlara yine bir şey yok. Sermayeye ise her zaman ayrıcalıklı davranıldığı gibi pandemi sürecinde de hazineden bir hayli yardım gördüler. Burasını da geçelim.
Gelelim insan kaynaklarına. Maalesef ahlaki yozlaşmanın en katmerlisi de burada. Siz bakmayın öyle herkesin adalet istiyoruz naraları atmalarına. Kimsenin adalet falan istediği yok. Herkes bana çalışsın, devlet bana çalışsın zihniyetinde bir kitle var. Özellikle devlet kadrolarında çalışıp, salla başı al maaşı zihniyetindeki kitle. Hani dört dörtlük iş yapsalar da maaşı hak etseler eyvallah diyeceğim de ortalama 20-25 yıl çalışma hayatının yarısını raporla, yarısını izinle tatille geçirip bir de devlete çemkirirler bunlar.
Bunların içlerinde bir hayli kaşarlanmış kitleler de var. Mesela devlete miliyarlarca malzeme, alet teçhizat aldırıp hiç kullanmadan depolarda çürümeye terk eden, bir de üstüne üstlük başarı teşvik primi, görev tazminatı, yıpranma tazminatı gibi ek ödeme alan kaymaklı kesim. Bunlar öyle ezilen kesim gibi erken emeklilik falan da istemezler. Bıraksanız ölene kadar devlette çalışırlar. Daha buralardaki detaylara girmiyorum.
Biraz daha aşağılara inelim mi, bakalım oralardaki işleyiş nasıl? Aile içi iletişim, akraba-komşu ilişkileri, arkadaş ilişkilerimizde ne kadar hakkaniyetli bir yapımız var? Diktatör Erdoğan diyenlerin çoğu fırsatını yakaladı mı diktatörlüğün alasını yapar karşısındakine. Aile içerisinde birde çokbilmişler var, hep kendi sözü dinlenesin isteyenler, karşılıklı bilgi alış verişine kesinlikle tahammülleri olmayanlar. Yanlışta olsa onların sözü dinlenmeli, hep onlara verilmeli onlardan bir şey beklenmemeli. Beton yığınları arasında kaybolmuş komşuluklardan bahsetmeye gerek yok sanırım.
Sokaklara çıkmaya da pek cesaretim yok doğrusu. Nasıl olsun ki, her yer mayın tarlası gibi. Herkes patlamaya hazır bomba sanki. Haberlerden gördüğümüz duyduğumuz bile bize kafi geliyor. Zaten iyi hal indirimleri en popüler gündem olduğu için hukukun değil sokakların kanunu geçerli buralarda. Kim takar hukuku? Hiç bulaşmaya gerek yok, evden izlemeye devam.
Evet belki bu sonuçların çoğu siyasi otoritenin yetersizliğinden kaynaklanıyor olabilir ama sonuçta onları da biz seçmiyor muyuz? Adil olsun adaletli olsun diye seçtiklerimize kendi hukuksuzluğumuzu tolere etmek için de kapılarına gittiğimiz de kimse adalet beklemesin. Kendi içimizde ahlak ve adaleti yaygınlaştırmadığımız müddetçe kimse bizim için adalet etmez. Sonuçta biz adaleti toplumsal yaşamı kolaylaştırmak için istiyoruz adalet dağıtıcıları bu işi parayla yapıyor. Sen kendi huzurun için fedakârlık yapmazsan onlar niye paradan feragat etsin ki?
Evet bence de Erdoğan gitsin de yerine gelenden de kimse bir şey beklemesin. Zira toplum olarak biz her şeyin güzel olması için çaba sarf etmezsek kim gelirse gelsin her şey güzel olmayacak. Cumhurbaşkanı kandırıldı, siz kendinizi kandırmayın.
Not: Dünkü yazımıza çok kıymetli öğretmen arkadaşım Bayram Üstün hocadan düzeltme geldi. Peygamberimizin kızına “ben bile bana ne olacağını bilmiyorum” hadisini kaynağıyla birlikte gönderip aslının “ Ey kızım Fatıma babam peygamber diye güvenme Rabbine karşı kulluk vazifeni yap. Eğer Allah’tan nefsini satın alamazsan ben bile senin namına hiçbir şey yapamam”. Müslüm-İman. Kendisine bu uyarı için teşekkür ediyorum. Bazı kaynaklarda da benim yazdığım şekilde ama siz yine de orijinalinden öğrenmiş olun. Maksat yazıdaki meramımız anlaşılsın.
Haydi kalın sağlıcakla, selam ve dua ile…