Başlığa bakıp “insan hakları ihlallerinin engellenemediği ülkede hayvan hakları mı varmış ki engellensin” dediğinizi duyar gibiyim. Valla Altan hoca da olmadığından şikayetçi. Doç. Dr. Altan Armutak İstanbul üniversitesi veterinerlik fakültesi öğretim üyesi. Dün akşam kendisinin Yeryüzü güncesi adlı bir grup toplantısında dinledim. Dinleyenleri hayran bırakan Armutak, hayvanların evcilleştirilmesini tarihi süreciyle birlikte bugün hayvanlara yapılan yanlışları normal bir vatandaşın anlayabileceği sadelikte anlattı.
Ne yalan söyleyeyim bana bile ters gelen birçok konuda hem ikna oldum hem çok önemli bilgilere sahip oldum. Her konuda her şeyi bilenlerden değilim ama işin ehlini, konunun uzmanını her zaman dinleyip bilgi sahibi olmayı da severim. Özellikle köpek, kuş ve süs balıklarına ilgim bir hayli fazla. Ancak, eskilerin ifadesiyle löküs apartumanlarda kedi ve köpek pek istenilmeyen hayvanlar. Kaldı ki kafeste muhabbet kuşu beslememe bile karşı çıkanlar oldu da bizde elden çıkarmak zorunda kaldık.
Neyse biz konumuza ve konuğumuza dönelim. Altan bey ilk kez köpeğin evcilleştirildiğini, bunun da köpeğin yapısı gereği hizmet etmeyi seven, kendisine yemek verilen yere sadık kalan bir hayvan olması nedeniyle ve insanların bunu keşfetmesiyle ilk köpek evcilleştirilmiş. O günden sonra da insanlar hizmetlerinde köpekleri kullanmaya başlamış. Arından da yine insana çok yakın olan atlar evcilleştirilmiş. Tarih içerisinde de en çok bu ikisi insanlığın hizmetinde kullanılmış. Atların ise daha çok savaş ortamlarında kullanılarak onların canlarının hiçe sayıldığını üzülerek anlattı.
Altan hocanın itirazı, doğal yaşamlarından koparılan bu hayvanlara vahşi diyorlar ama esas vahşeti bunlara karşı insan yapıyor. Doğal ortamlarında çok sakin bir hayat sürdüklerini hatta ormanların kralı olan aslan bile avını karnını doyurmak için avlar, karnı doyunca da bir köşede sakin bir şekilde hayatını sürdürür. Tam aksine hayvanat bahçelerinde kafesler de daha çok hırçınlaştığı ve saldırganlaştığını söyledi. Kedilerin ev ortamlarında yaşamaya daha çok yatkınlığının olmasına karşın bağımsız yaşamayı daha çok sevdiklerinden uzun süre kapalı ortamda kaldıklarında ruhsal bozukluklar yaşayabildiklerini anlattı.
Daha geniş anlamda spor olarak hayvanların avlanmalarına karşı çıkarak Hindistan da kutsal sayılan ineğe İspanya da eziyet edilmesine de karşı Altan hoca. İnançlara saygılı olduğunu ancak hayvanların acı çektirerek boğazlanmamasını, uyutularak acı çekmeden öldürülmesi tarafı. Kurban bayramının yaklaşıyor olması nedeniyle buna özellikle vurgu yaptı. Daha öncesinde de bakanlığa, diyanet işleri başkanlığına yazılar yazdığını, toplantılar yaptığını ama bir netice alamadığını üzülerek söyledi.
Acı çekme konusunda kendisine sonuna kadar katılıyorum. Zira buna binlerce kez şahit oldum. Ağladıklarını, inlediklerini yarı duymayan kulaklarımla çok iyi müşahede ettim. Hocaya katıldığım fakat dipnot olarak eklemek istediğim gerçek şu ki, acı çekmek doğal yaşamın bir parçası gibi. Ama insan buna bilerek ve isteyerek alet olmamalı. Yoksa doğal süreçlerde illa ki bu acıyla karşılaşıyor ve tanışıyoruz. Belki bu ayet başka türlü nasıl tefsir edilir, nasıl izah edilir bilemiyorum ama yine hayvan ismi olan Ankebut süresi 57 nic ayette “her canlı ölümü tadacaktır” deniliyor.
Burada akla takılan soru şu, hocanın ilmine saygımız sonsuz ama bilim de bir yere kadar diye düşünüyorum. Mesela ölüm ve ötesi için bugüne kadar söylenen bir şey yok. En azında bilimsel olarak buna şuan cevap verilemiyor. Belki bilimsel olarak şuna açıklık getirilebilir, uyurken ölümlerde acı çekilmediğine dair bir araştırma varsa, bunun bilimsel temelli açıklamasını da duymak isteriz. Zira ölüme sadece ölen kişi tanıklık ediyor, onun da bu konuda söyleyebilecek hiç bir şeyi yok. Çünkü artık ölüdür. Bunun bilimsel gerçekliğe uygun açıklaması olmadığı sürece ayetin bildirdiği acıyı her canlı tadacağı bir gerçek. Kendisi aksini ispat eden bilgileri bizimle paylaşırsa bizde buradan okuyucularımızla paylaşırız.
Yeri gelmişken katılımcılardan Esra Duru hanım kardeşimizin kediler hakkında yazdığı makaleye değinmeden edemeyeceğim. “yağmurlui………….” blogspot sayfasındaki yazısını bizlerle paylaştı. Uzunca bir yazı olmasına karşın akıcı bir dille ev kedisinin yaşadığı ruh halini adeta kedi kendi anlatıyormuş gibi öyle güzel anlatmış ki hayranlıkla okudum. Bunu kitap olarak yazmasını tavsiye ederek kendisini buradan bir kez daha tebrik ediyorum. Kitabı yayınlandığında da okuyup okunması için tavsiye edeceğimizi gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.
Haydi kalın sağlıcakla, selam ve dua ile…