Hayat kısa. Küf sesi çıkarana kadar.
Anlamıyorsun belki de onlarca yılın bedenindeki, ruhundaki izlerini.
Her iki nefes arasında on yılın yorgunluğunu atarsın. Be yavaş yavaş bedenini taşımanın verdiği yorgunluğu hissedersin. Bu alanları yaşayıp, bil vesile hak tarafından ikinci kez yaşamaya döndürülenler ağzından aktardım. Dinlemesi bile ürpertici. Ne yapmak lazım ?
Her şeyden önce gönül kırmamak lazım. Ağlatmamak, incitmemek lazım. İşte burada Merhum
Abdurrahim Karakoç’un İncinmesin şiirini özellikle tavsiye ederim. O zaman daha iyi anlayacaksınız ne demek istediğimi… Hem gönül yıkanın namazı olmaz diye neden densin ki hafif bir konu olsa? Düşündüğümüzden de önemli olsa gerek. Göz önünde bulundurmakta fayda var.
Hayattakilerin kıymetini nefes alırken bilmek lazım. Ve onları bırakacakları dünyalık için değil,
ahirette onlar vesilesiyle karşılaşacaklarımız için sevmek lazım. Ve öyle öğretmek lazım çocuklarımıza. Ki gerçek aile kavramı yaşasın, büyüsün, millet kavramına dönüşsün, böylesi bir ortamda saygı duysun, saygı duyulsun.
Doğal yaşamak lazım. Yeteri kadar, kısa kısa ve kana kana. Her zaman sahillerdeki lüks lokanta
Veya benzeri eğlence yerlerinin camlarından seyredilmemeli deniz. Tat alamazsın. Öyle olacaksa otur evinde akvaryum seyret daha iyi. Su balık orada da var. Nasıl olmalı ? Bazen inmelisin kıyıya. Çıkarıp çorapları ayaklarını suya daldırmalısın. Simidini ısırırken martı kapmalı bazen. Ve su sesini, kuş sesini,
Seyir halinde ki gemilerin kıyılara ilettiği dalga sesini duymalısın. Hatta yakalanmalısın arada bir ıslanmalısın. İşte yaşamak bu.
Dünya son altı ayda neler yaşadı. Bir gramın bilmem kaçta biri ağırlığındaki bir virüs yıktı
geçti. Korku saldı salmasına ama yine nadim olamadık. Israrcıyız eski alışkanlıklarımızda. Kırmaya, dökmeye devam. Şiddete, zulüme devam. Nereye kadar bilemem ama bir gün sona erdirilecek.
Ve çok geç olacak. Her şey için.
Benden söylemesi…