İdealist hayallerin önünde de her zaman engeller veya engel çıkaranlar vardır. Kendi hayallerini gerçekleştirmekten aciz kişiler hayal(et) hırsızlığı yapıp başkalarının hayallerinden nemalanırlar.
Hırsızlık sadece para pul çalmakla olmuyor, bazen de hayalleri çalıyor hırsızlar. En can alıcı ve yıkıcı olan da hayal hırsızlığı olsa gerek. Zira mal mülk bir şekilde yerine gelir lakin hayallerin çalınmasının telafisi o kadar da mümkün değil. Hayaller, duygunun, düşüncenin ruhun beslendiği kaynaklardır. Hayallerin çalınması bunları öldürdüğü gibi aklı da dumura uğratır. Hayal deyip geçmeyin, hayatın gerçeği bu.
İşitme engelli bir bireyim. Bundan hiçbir zaman gocunmadım, yüksünmedim utanmadım. Bilakis, şeref duydum, onurlandım Rabbim bana bunu layık görmüş diye. Allah’ın yaradılışıma attığı bir imza olarak taşıdım ömrüm boyunca. Hatta Bakara suresi 18 ayette “Onlar sağırdırlar (hakkı işitmezler), dilsizdirler (hakı söylemezler), kördürler (hakikati görmezler) diyerek asıl kalpleri sağır olanlara bizim üzerimizden vurgu yaparak bizleri onurlandırmıştır. Ne kadar şükretsek azdır.
Lakin bugüne kadar olduğu gibi bugün dahi engelimiz üzerinden hayallerimizi çalan tipler var. Çünkü onlar istiyorlar ki bunlar duymazlar, anlamazlar akıl edemezler, biz onlara akıl verip yönlendirelim diye düşünüyorlar. Oysa bilmiyorlar ki, akıl sahibi, vicdan sahibi, bilgi sahibi olmak uzuvlarla alakalı değil kişinin kendini geliştirmesi, okuyup-araştırıp bilgi sahibi olmasıyla alakalıdır.
Bilgisine güvenip akıl etmeyenleri de Allah Enbiya süresi 10 ayette şöyle uyarıyor, “ şüphesiz size, içinde (gerçekleri) hatırlamanız (için bilgiler) bulunan bir kitap indirdik. Akıl etmiyor musunuz”. Yani tek başına bilgi yetmiyor onun gerçekliği de önemli. Gerçeklere de Kur’an projeksiyonuyla bakarak ulaşılıyor.
Beni çok bilmişlikle suçlayanlar şunu bilsin ki, her şeyi bilirim demekten Allah’a sığınırım. Siz, asıl Allah dostu deyip her söylediğine inandığınız tiplerden korkun. Zira Allah Resulü bile “Allah’ın bildirdiğinden başka bilmiyorum” diyor. Siz, başkalarının hayatını, ne yaşadıklarını bilmeden ahkam keserken, onlara akıl verirken asıl vahim hatayı yapıyorsunuz. Onların hayallerini çalıyorsunuz.
Bir kardeşimiz vardı eşinden ayrılmış, yuvası dağılmış, o dönemler de aklı selim düşünemiyordu. Sonbahar yaprakları gibi oradan oraya savruluyordu adeta. Kendisinden 7-8 yaş küçük eniştesi de engin aklını paylaşıyordu bu kardeşimizle. “ Sen şimdi dul olduğun için bizim gibi ailelerin oturduğu mekanlarda ev alamasın. En kötü ihtimal büyük sitelerde 1+1 stüdyo daire alırsın. Orada kimse ses çıkaramaz”. Ben buna itiraz edip kardeşimizin arkasında durduğum için mi çok bilmiş oluyorum?
Malumunuz miras konusunda müstear bir yazı yazmıştık. Onu yazmamıza neden olan olaylardan biri de şöyle idi. Yukarıda bahsettiğimiz kardeşimiz böyle bir miras davasının içinde buldu kendisini. Aslında mirasta falan gözü yoktu. Hayattan ümidini kesmiş bitkin bir haldeydi. Fakat durumu iyi olmayan iki kardeşi için girdi işin içine. Baştan beri avukata verilsin, kimse uğraşamaz dese de dinletemedi. Sonunda kardeşlerden biri öncülük edip avukata verildi.
Aradan biraz geçtikten sonra avukattan mesaj geldi. “Bağlı olduğunuz ilçe tapudan bir evrak gelmesi gerekiyor” diye. Arkadaşın canı bir hayli sıkıldı, konuyu bana açtı. Ben de avukatı sen tutmadıysan tutanlar halletsin dedim. Avukata öyle cevap verildi. Tabi tüm şimşekleri üzerime ben çekmiş oldum. Hakkın yanında, haklının yanında olmak çok bilmişlik mi oluyor?
Ankara’ya yeni geldiğim dönemdi. Arkamda bıraktığım en küçük oğlum üniversite sınavına girecekti fakat ben yanında olamayacaktım. Yeğenim de burada sınava girecekti. Beni arayıp arabayı istediler. Ben de çok heyecanlandım, hayal kurmaya başladım. Kendi oğluma gidemiyorum bari bununla onu telafi edeyim, onu hatırlayım diye. Yeğenim kabul etmemiş, ben babamla gitmek istiyorum demiş.
Yutkunup kabul ettim ve arabayı verdim içim burkularak. Benim evladım da işitme engelliydi ve ben onun yanında olamıyordum. Tabi çocuğun böyle bir talebi olabilirdi lakin anne ve babasının “oğlum, onun çocuğu da girecekti. Belki onun hayaliyle bizi götürmek, bizimle birlikte olmak istemiştir. Kırmayalım dayını demelerini beklerdim. Demek ki hayal etmek yeterli değil, başkalarının hayalleri ötelenmeliydi. Ben kimsenin hayallerini ötelemedim kendi hayallerimi öteleme pahasına. Şimdi ben buna da itiraz etsem çok bilmiş mi oluyorum?
Son bir örnek daha verip yazıyı bitirelim inşallah. Yine bir kardeşimizin annesi hastaneye gitmesi gerekiyor. Başka bir ilde olan kız kardeşi arayıp talimatlar yağdırıyor abisine. Tabi morali bozuluyor ama onunla uğraşacak durumda değil. Annesini alıp götürüyor hastaneye. Randevulu hasta olmasına rağmen acile sevk ediliyor, oradan da acil ameliyat olması için başka hastaneye sevk ediliyor. Bu kardeşimiz de ambulans gidene kadar başında bekliyor.
Şehir hastanesine de torunu gidecek akşam iş çıkışı. Buraya kadar her şey normal. Fakat bunların bir de whatsaap grupları var. Oraya bir mesaj geliyor. Yarın annemizin yanına gidecek olanlar işitme cihazının pillerini de götürsünler diye. Arkadaş gruba bakıyor, kendisi var, mesajı atan var, ameliyat olacak anne ve iki tane yeğen var. Yeğenlerden biri il dışında diğerinin de eşi hasta gelemez. Bir tek arkadaş kalıyor geriye. İtiraz ettiği nokta ise, niye adam gibi arayıp yarın gidersen işitme cihazı pillerini de götürüver demiyor da dolambaçlı yollardan emir vakilik yapıyor diye kızıyor kendi kendine. Valla bana bile deseler işitme engelli biri olarak seve seve götürürüm. Arkadaş son derece haklı. Ben de onu haklı gördüğüm için şimdi çok bilmiş mi oluyorum?
Evet bunlar hepsi birer ailevi mesele ancak toplumu kemiren birer beyin kurdu gibi. Herkes hayallerini gerçekleştirmede özgürdür. Ne var ki hayallerini gerçekleştirirken başkalarının hayalleri çalınmamalı. Herkes de hayallerini gerçekleştirecek kadar bilgi sahibi, hırsızlığa ne gerek var.
Hadi kalın sağlıcakla, selam ve dua ile...