Emanet diğer bir anlamıyla mükellef olmaktır. Yani bir sorumluluk almak ve o sorumluluğu yerine getirmedir. Gök, yer ve dağ ile mukayese edilmesinin sebebi insan yaratılışta aciz, zayıf ve cahil olarak dünyaya gelir. Bir çok şeyi yaşayarak Allah’ın kendisine ihsan ettiği akılla elde eder. Gök, yer ve dağ gibi sert, dayanıklı ve güçlü olduğu zaman başarabilir. Bütün bu gerçekleri de kendisine gönderilen peygamber ve kitaptan öğrenerek işe ehil olması gerekir. Biz buna da ehliyet diyoruz. Allah (CC) Rabbaniyet sıfatıyla bizleri terbiye ederken Kur’ani hayatla ehliyet sahibi yapıyor. Yani ehliyet sahibi olmadan emanetin sorunluluğunu yerine getirmek hem zor hem de her an kazaya sebebiyet verilebilir. Bu açıklama işin maneviyat tarafına bakan yönü.
Bir de bunun beşeriyete bakan boyutu var. Hakeza dünya hayatının sürdürülebilirliği de yine bilgi sahibi, ehliyet sahibi olmaya bağlıdır. Zira bilgisiz fikir sahibi olunmaz. İnsan donanımı ve yazılımı olan boş bir bilgisayar gibidir. Siz sonradan ne yüklerseniz size bilgileri sunar. Kur’ani ehliyeti referans olarak almazsanız her türlü virüsün bulaşması muhtemeldir. Bu da kendisine verilen emaneti layıkıyla taşıyamayacağı anlamına gelir. Hayatın her evresinde farklı emanetlerle karşılaşırız. Her bir emanetin kendince bir de ehliyeti vardır. Bunun içinde yaptığımız ne iş olursa olsun ehil olan ehliyet ve liyakat sahibi insanlara yaptırmak lazım. Genellikle ergenlik çağından olgunluk evresine kadar zevki sefada yıllarını heba edenler olgunluk evresinde emanetin sorumluklarını üstlenecek yeterli donanıma sahip olmadıklarından bocalamaya başlarlar. Özellikler hayatını devam ettirebilmek için zaruri ihtiyaçlarını karşılamak için yeni kazanımlar elde etmek istediğinde büyük sıkıntılar yaşar. İlla ki bir iş yapması gerekiyor ama her hangi bir işe yatkın bir ehliyeti yoktur. Önüne çıkan iş imkanlarında ehliyet sorulduğun de verilen cevap “ne iş olursa yaparım” olur. Aslına bu hiçbir işten anlamadığının acı itirafıdır. Öyle yada böyle veya araya sokulan torpille iş de bulunsa huzur bulunmaz. Zira o işin ehli kimselerin hakkı gasp edilip ehliyet ve liyakat sahibi olmayan birine verilmiş olur.
Olayı üçüncü boyutu da şu ki; emanete layık ehliyet sahibi olmayan insanların çoğalması toplumsal yara haline gelip toplum da önce ahlaki çöküş başlar sonrasında toplumsal huzursuzluklar artar. İş verimliliği düşer, performans düşer, kalite düşer kısaca virüs gibi bütün bünyeyi sarar. Bunun bir de cezai müeyyidesi var. Eğer bireysel olarak başarıları mükafatlandırmaz ve emaneti ehline vermezsek bunun cezasını toplum olarak hepimiz çekeriz. Dünyayı ve hayatı çekilmez hale getirir ve ardından katliamlar, intiharlar ve aile kurumunun dağılmasıyla karşı karşıya kalırız. Önce insan olarak yüreklerimize emanet taşıma şuuru kazandırmamız ardından da bilgi toplumu anlayışını yaygınlaştırmamız lazım. Allah’ın yüklediği emaneti yüreğinde taşımaktan aciz bir kul diğer beşeri ilişkilerdeki sorumluluğunu ne kadar taşıya bilir varın siz tasavvur edin.
Selam ve dua ile hoşça kalın esen kalın…