On beş Temmuz silahlı kalkışma girişiminden sonra aklını kullanan birçok insan Atatürk’ü din düşmanı olarak gösterenlere itibar etmiyor. Çünkü Atatürk’ün din düşmanı değil; dini kendine maske edenlerin, düşmanla işbirliği yapan hain, sahte hocaların düşmanı olduğu iyice anlaşıldı. Son zamanlarda hükümet edenlerin de Atatürk’e sahip çıkması takdire değer.
Hayret gerektiren husus ise, Atatürk’ü anlamak için bir musibetin yaşanmış olmasıdır. Üstelik dünyanın bütün ülkeleri onu bizden dahi iyi anlamış, ona bizden daha çok değer vermişken.
Ankara’da düzenlenen Atatürk kongresinde Çinli Prof. Dr. Hu Zhenhua’nın yaptığı konuşma bizim için önemli dersler içeriyor. Prof. Zhenhua’nın konuşmasını ana hatları şöyle:
“Mustafa Kemal Atatürk sadece Türk halkı tarafından sevilen ve saygı duyulan Türk büyüğü değil, ayni zamanda Çin halkının da saygı gösterdiği büyük devlet adamıdır. Ben 72 yasındayım. Çocukluğumdan beri Çin halkına önderlik yapan Dr. Sun Yat Sen'i bildiğim gibi,Türkiye Cumhuriyeti'nin büyük öncüsü olan Mustafa Kemal'i de biliyordum.
Çin'de Mustafa Kemal Atatürk'ü bilmeyen lise örgencisi hemen hemen yoktur. Çünkü bizim ülkemizde yıllardan beri lisede mecburi ders kitabi olarak okutulan 'Yakınçağ ve Çağdaş Dünya Tarihi' kitabı, Mustafa Kemal ‘e ve onun önderliğindeki Türk devrimi’ne de yer vermektedir.
Kitabın ilk sayfasında dört büyük adamın portresi bulunmaktadır. Bunlar arasında Mustafa Kemal Atatürk'ün de askeri üniformalı renkli bir portresi vardır. (Ötekiler Lenin, Gandi ve Cengiz Han). Size hediye getirdiğim bu kitabın 12. sayfasında ise Türkiye ve Mustafa Kemal devrimi anlatılırken, Mustafa Kemal'in yeni Türk alfabesini öğretmesini konu alan bir resim vardır. Resmin yanında açıklama yer almaktadır.
9 milyon 600 bin kilometrekare toprağı olan cin Halk Cumhuriyeti, 1 milyar 300 milyon nüfusa sahip ve birçok etnik grubu barındıran bir ülkedir. Ülkemizde 33 bin 200 lise ve bu liselerde 29 milyon 138 bin örgenci bulunmaktadır. Başka bir deyişle, Çin'de her yıl bu sayıda eğitimden genç insan, Mustafa Kemal'i ve Türk devrimini öğreniyor ve algılıyor. Çin halkının büyük öndere ne kadar saygı gösterdiğini ve Türk devrimini ne kadar doğru değerlendirdiğini anladığınızı umuyorum.”
Prof. Dr. Hu Zhenhua konuşmasında daha sonra Çin'de yayınlanan çok sayıda Atatürk ve Türkiye kitaplarını anlatıyor. Atatürk Çin'de ders kitaplarında, milyonlarca insana öğretiliyor. Bizde ise bazılarının elinden gelse, onu sadece ders kitaplarından değil, beynimizden bile çıkaracaklar!
Türkiye'de, en azından yetmiş senedir, hatta belki daha uzun bir süredir çoğu insan “Atatürkçü” göründüğü halde Atatürkçülüğün sistemli bir eğitimi yoktur. Bu nedenle Atatürk’ü herkes anlamak istediği gibi anlıyor. Bugün liberali de, solucusu da sağcısı da, şeriatçısı da, hatta bölücüsü de bir yerlerden Atatürk’ü referans göstermeye çalışıyor.
Atatürk’ü anlamak çok da zor değil oysa. O kendini söylev ve demeçleriyle ve daha da önemlisi, ülke sorunlarına karşı takındığı tavırlarıyla ve yaptıklarıyla anlattı. Bize sadece onu doğru anlamak, doğru ve tarafsız yorumlamak kalıyor.
Bu gün, cumhuriyetin ilkelerine ve ülkenin değerlerine bağlı, milli birlik ve bütünlükten yana olan herkesin şapkasını eline alıp düşünmesi gerekiyor. Dünya tarihinde nadir görülen ve ne büyük talih ki, Türklere nasip olan yüzyılın dâhisine ne kadar sahip çıkabildik? Dağılmakta olan, yok olmak üzere olan bir ümmet toplumundan, misyonu, vizyonu ve değerleriyle bir millet yaratan eşsiz önderin devrimlerini ne kadar devam ettirebildik?
15 yıllık, milletlerin tarihi için çok kısa sayılabilecek, bir zaman diliminde, üretimi olmayan, borçlu, yoksul, aç, silahları alınmış, çok zayıf olan sanayisi de çökertilmiş bir halktan, borcunu ödemiş, sosyal, ekonomik, kültürel ve teknolojik olarak süratle kalkınma yoluna girmiş, silah fabrikaları kuran, kendi uçağını, yerli otomobilini yapan, ülkenin her bir ilinde yörenin olanaklarını dikkate alarak, sanayileşme ve şehirleşme politikalarını hayata geçirmiş; bölgesinde güç merkezi haline gelmiş, dostluğu aranan, düşmanlığından korkulan, saygın, güçlü ve onurlu bir millet yaratmak… İşte Atatürk Modeli budur. İşte Atatürk’ün Türk’e çizdiği çağdaş medeniyetler seviyesinin üstüne çıkma idealini gerçekleştirme yolu da budur.
Biz Atatürk’ün çizdiği ve cumhuriyetin ilk yıllarında emin adımlarla ilerlediğimiz yolun neresindeyiz? Dahası, dünyanın saygın uluslarının referans aldığı, Türkiye Cumhuriyeti’nin topyekun değişim ve yenileşme projesinin sahibi, yüzyılın dahisi ulu önderimizi yeni nesillere doğru anlatmak ve hedeflerini hayata geçirmek için ne kadar gayret sarf ediyoruz? Bu konuda ne kadar mesafe alınmıştır?
Mesafe almak bir yana, onlarca yıldır Atatürk Cumhuriyetinin ekonomik temellerini oluşturan KİT’leri ve sanayi kuruluşlarını önce batırdık, sonra da yok pahasına, yerli-yabancı demeden sattık. Devleti devlet yapan kurumları, kuruluşları ve mensuplarını her fırsatta yıpratmaya çalıştık. Devlete millete ihanet edenleri, devlete sahip çıkanlardan üstün tuttuk. Son kuruşuna kadar borçlarımızı ödediğimiz emperyalist güçlere yeniden borçlandıkça borçlandık. Sen yapma biz yaparız, sen üretme biz üretir ve sana satarız dediler, emredersiniz! Dedik.
Petrolü, ilacı, kimyasal ürünleri, sanayi ürünlerini zaten alıyorduk. Canlı hayvanı ve hayvansal ürünleri; giderek, tarımsal ürünleri; buğdayı, mısırı geçin, sebze ve meyveyi dahi dışarıdan alır olduk.
Topraklarımızdan silahla kovduğumuz saldırgan düşmana şehit kanlarıyla sulanan vatan topraklarını satar olduk. Kıbrıs’ta, Ege’de, defalarca aşılan kırmıza çizgilerimizde, Misak-ı Milli idealimizde vatan parçası olarak öngördüğümüz topraklara sahip çıkamadık.
Beklentilerimizi karşılamaya hiç de istekli olmayan ham bir AB saplantısı uğruna, bütün milli, manevi ve kültürel değerlerimizi ayaklar altına aldık. Kuruluş yıllarının onurlu Türk Vatandaşlarını, dünyanın her ülkesinin vize uyguladığı, istenmeyen insanları haline getirdik. Milletimize, Atatürk’e ve Cumhuriyetin değerlerini bile küfredenlere sempatiyle baktık.
Özetle, önce ekonomik temellerini yok ettiğimiz Cumhuriyetin sosyal, siyasal ve kültürel temellerini yok etmek için her yola başvurduk. Sırası geldiğinde zaten içi boşalmış bir cumhuriyetin, savunucusu da kalmayacak. Ve ne acıdır ki; bütün bunların bir kısmını da Atatürkçülük adına yaptık! Yazık! Cumhuriyetin değerlerine ve Atatürk’e sahip çıkma konusunda Çin kadar olamadık.
Son yetmiş-seksen yılda Atatürk ve idealinden ne kadar uzaklaştığımız ortada.
Uzaklaştıkça içinden çıkılamaz bir batağa gömülmekte olduğumuz da...